Felsefede beğeni nedir?

Zevk ve Beğeni: Felsefenin Laboratuvarında Bir Yolculuk

Felsefede "beğeni" dediğimiz şey, öyle basit bir "sevdim/sevmedim" meselesi değil, sen de biliyorsun. Bu, estetik yargının derinliklerine inen, algı, kültür, tarih ve hatta biyolojinin kesiştiği karmaşık bir alan. Kant'tan Hume'a, birçok büyük düşünürün kafasını kurcalamış bir konu. Deneyimlerime göre, beğeniyi anlamak için üç ana eksene odaklanmak gerekiyor: öznel-nesnel gerilimi, kültürel inşanın rolü ve duyusal deneyimin önemi.

Öznel-Nesnel Gerilimi: Güzellik Gözde midir, Eserde mi?

Bu, felsefede beğeninin en temel tartışma noktalarından biri. Bir eseri, bir manzarayı, bir yemeği "beğendiğimizde" bu beğeni sadece bizim bireysel tercihimiz mi, yoksa o nesnenin kendisinde içkin bir "güzellik" mi var? David Hume, beğeninin büyük ölçüde kişisel olduğunu savunur. Ona göre, "de goûtibus non est disputandum" yani "zevkler ve renkler tartışılmaz" ilkesi geçerlidir. Benim favori renklerimden biri olan kobalt mavisi sana bir şey ifade etmeyebilir. Ancak bu, kobalt mavisinin objektif olarak "kötü" olduğu anlamına gelmez, sadece senin estetik algınla örtüşmüyordur.

Diğer yanda ise Immanuel Kant gibi düşünürler var. Kant, Yargı Gücünün Eleştirisi adlı eserinde, estetik yargıyı ikiye ayırır: hoş olanın yargısı (tamamen öznel, kişisel zevk) ve güzel olanın yargısı. Güzel olanın yargısı, Kant'a göre, evrensel bir geçerlilik iddiası taşır. Yani, bir şeyi "güzel" bulduğumuzda, aslında herkesin onu güzel bulmasını bekleriz. Bu, nesnenin kendisinde bulunan bir "amaçlılık" hissiyle ilgilidir, ancak bu amaçlılık belirli bir amaca hizmet etmez. Örneğin, bir dağ manzarasının ihtişamını "güzel" bulduğumuzda, bu sadece benim kişisel tercihim değildir; o manzaranın kendisinde bir uyum, bir bütünlük vardır ve bu uyumun evrensel olarak takdir edilmesi beklenir. Deneyimlerime göre, bu ayrım, sanat eleştirisinde ve estetik tartışmalarda çok işe yarıyor. Bir tablonun "güzel" olup olmadığını tartışırken, sadece "ben sevdim" demek yerine, tablonun kompozisyonu, renk uyumu, derinliği gibi objektif sayılabilecek unsurları da ele alabiliyorsun. Bu, estetik tartışmaları daha verimli hale getiriyor.

Kültürel İnşanın Rolü: Beğeni Öğrenilebilir mi?

Beğeni, sadece bireysel algılarımızdan ibaret değil; aynı zamanda içinde yaşadığımız kültürel, sosyal ve tarihsel bağlam tarafından da şekilleniyor. Bourgogne şaraplarının, örneğin, dünya genelinde bu kadar beğenilmesi sadece tadıyla ilgili değil, aynı zamanda yüzyıllara dayanan bir üretim geleneği, pazarlaması ve statü sembolü olmasıyla da alakalı.

  1. yüzyılda Rokoko'nun estetik anlayışı,
  2. yüzyılın Bauhaus hareketinin estetik anlayışından çok farklıydı. Bugün, modern bir sanat galerisinde sergilenen bir enstalasyonun "sanat" olup olmadığı tartışmaları, aslında beğeninin kültürel olarak nasıl inşa edildiğini çok net gösteriyor.

Pierre Bourdieu'nun Ayrım adlı eseri, bu konuda çok çarpıcı bilgiler sunar. Bourdieu, beğeninin sadece bireysel tercihlerden ziyade, sosyal sınıflar ve eğitim seviyeleriyle ilişkili olduğunu savunur. Örneğin, klasik müzik konserlerine gitmek, belli bir sosyo-ekonomik statü ve kültürel sermaye ile ilişkilendirilirken, popüler müzik daha geniş kitlelere hitap eder. Bu, elbette, birinin diğerinden "daha iyi" olduğu anlamına gelmez; sadece beğeninin toplumsal yapılar içinde nasıl konumlandığını gösterir. Sen de gözlemlemişsindir, bir dönem çok popüler olan bir müzik türü veya moda akımı, birkaç yıl sonra "eski moda" olarak görülebiliyor. Bu, beğeninin statik olmadığını, sürekli değişen kültürel dinamiklerle birlikte evrildiğini gösteriyor. Bu noktada, kendi beğenilerini sorgulamak, onları nelerin şekillendirdiğini anlamaya çalışmak çok değerli. Belki de çocukluğunda dinlediğin müzikler, bugün dinlediğin müzikleri derinden etkiliyordur.

Duyusal Deneyimin Önemi: Beğeni Sadece Akılla mı Olur?

Felsefede beğeni tartışılırken, duyusal deneyimin rolü genellikle göz ardı edilebilir ama bu çok büyük bir hata. Bir yemeği beğenmek, bir parfümü koklamak veya bir müziği dinlemek; bunlar tamamen duyusal deneyimlerdir ve estetik yargımızın temelini oluştururlar. Bir şarabın tanen yapısı, asiditesi, aroması; bir tablonun renklerin tonu, dokusu, ışığın yansıması... Tüm bunlar, zihinsel bir işlemden önce duyularımız aracılığıyla deneyimlediğimiz şeylerdir.

Estetik deneyim, sadece bilişsel bir süreç değil, aynı zamanda duygusal ve bedensel bir deneyimdir. Bir konserde müziğin seni alıp götürmesi, tüylerinin diken diken olması; bir filmin anlattığı hikaye kadar, görüntü yönetmenliğinin ve ses tasarımının da seni etkilemesi... Bunlar, duyuların estetik yargıdaki vazgeçilmez rolünü gösteriyor. Deneyimlerime göre, bir şeyi gerçekten beğenmek için, o şeyi tüm duyularınla deneyimlemen gerekiyor. Sırf bir film hakkında iyi yorumlar okudun diye otomatikman onu beğenmezsin, onu izlemen, seslerini duyman, görüntülerini görmen gerekir. Bu yüzden, estetik eğitimi, sadece kavramsal bilgiyi değil, aynı zamanda duyusal hassasiyeti de geliştirmeyi hedefler. Şarap tadımında, şeflerin yemek yapımında veya sanatçıların eser yaratımında, duyusal incelikler, beğeninin en temel yapı taşlarından biridir. Kendi duyusal algılarını geliştirmek, farklı tatlara, kokulara, seslere ve görüntülere açık olmak, beğenilerini zenginleştirmenin en pratik yollarından biri.