Doğa Bilimleri yönetimi ne iş yapar?

Doğa Bilimleri Yönetimi: Sahada Neler Oluyor?

Doğa bilimleri yönetimi dediğimizde aklına ilk ne geliyor? Belki parklara gidip ağaçları koruyan insanlar ya da vahşi yaşamı inceleyen bilim insanları… Evet, bunlar işin bir parçası ama bu alanın mutfağında çok daha fazlası dönüyor. Deneyimlerime göre, doğa bilimleri yöneticisi dediğin kişi, hem bilimsel veriyi anlayan hem de bu veriyi sahada uygulanabilir projelere dönüştüren bir köprü vazifesi görüyor.

  1. Veri Toplama ve Analiz: Sadece Sayı Değil, Hikaye

Sahada gördüğümüz her canlı, her toprak örneği aslında birer veri noktası. Doğa bilimleri yöneticisi, bu noktaları bir araya getirerek ekosistemin genel sağlığı hakkında bir "hikaye" oluşturur. Örneğin, bir göldeki su kalitesi ölçümleri sadece pH ve oksijen seviyeleri değil; aynı zamanda o gölde yaşayan balık türlerinin popülasyonundaki değişimleri, çevresindeki tarımsal faaliyetlerin etkilerini ve hatta mevsimsel yağış döngülerini de anlatır. Bizler, bu verileri toplarken genellikle GIS (Coğrafi Bilgi Sistemleri) yazılımları kullanırız. Bir bölgedeki biyoçeşitliliğin haritasını çıkarmak veya bir türün tehdit altındaki alanlarını belirlemek için bu sistemler olmazsa olmazdır. Örneğin, bir proje kapsamında, belirli bir bölgedeki soin (soygun) popülasyonunu izlemek için drone teknolojisiyle toplanan görüntülerden yararlanarak birey sayımlarını gerçekleştirdik. Bu sayede, 10 yıl öncesine göre soin popülasyonunun %25 oranında azaldığını tespit ettik ve bu veriyi koruma stratejileri geliştirmek için kullandık. Elbette bu sadece bir örnek; aynı yöntemler orman yangını riskini değerlendirmeden nesli tükenmekte olan kuş türlerinin yuvalama alanlarını belirlemeye kadar birçok alanda kullanılıyor.

  1. Kaynak Yönetimi ve Sürdürülebilirlik: Cüzdan ve Gezegen Dengesi

Doğa bilimleri yönetimi sadece gözlem yapmak değil; aynı zamanda bu gözlemler doğrultusunda kaynakları akıllıca kullanmayı da içerir. Bu, hem bütçe yönetimi hem de doğal kaynakların uzun vadeli sürdürülebilirliği anlamına gelir. Bir ormanda ağaç kesimi yapılması gerekiyorsa, bunun ekosistem üzerindeki etkisini minimize edecek şekilde planlama yapılır. Hangi ağaçların kesileceği, ne kadar kesileceği ve yerine ne kadar ağaç dikileceği gibi kararlar, bilimsel verilere dayanır. Örneğin, bir projemizde, belirli bir alanda kereste üretimi için bir planlama yaptık. Yerel halkın geçim kaynaklarını da düşünerek, sadece yaşlı ve hastalıklı ağaçların %10'unu kesme kararı aldık. Bu kesimden elde edilen gelirin %5'ini ise bölgedeki fidan dikimi ve orman sağlığını iyileştirme projelerine aktardık. Rakamlara bakıldığında bu oran küçük görünebilir ama uzun vadede ekosistemin sağlığını koruyarak ekonomik fayda sağlamanın bir yolu bu. Bu türden planlamalar, 5-10 yıllık sürdürülebilirlik raporlarında somut olarak karşımıza çıkar ve kaynakların ne kadar verimli kullanıldığını gösterir.

  1. Paydaş Yönetimi ve İletişim: Herkesi Dinlemek Lazım

Doğa bilimleri yöneticileri olarak bizler, sadece doğa ile değil, aynı zamanda doğayla etkileşim halinde olan insanlarla da muhatap oluruz. Yerel halk, çiftçiler, turizm sektörü temsilcileri, hükümet kurumları ve sivil toplum kuruluşları gibi çok çeşitli paydaşlarımız var. Deneyimlerime göre, başarılı bir doğa koruma projesi, tüm bu paydaşların görüşlerinin alınması ve projenin bu doğrultuda şekillendirilmesiyle mümkün olur. Örneğin, bir bölgede yeni bir koruma alanı ilan etmek istediğimizde, öncelikle bölgede yaşayan insanlarla görüşürüz. Onların yaşam biçimleri, geçim kaynakları ve bu projenin onlara etkileri hakkında bilgi alırız. Belki bir proje, bazı tarım alanlarının kullanımını kısıtlayacaktır; bu durumda, bu kısıtlamaların getireceği olumsuz etkileri azaltacak alternatif çözümler üretmek bizim görevimiz. Bu tür toplantılarda, çoğu zaman yerel halktan gelen geri bildirimler, projenin orijinal planlarında önemli değişikliklere yol açmıştır. Bu, projenin daha kabul edilebilir ve sürdürülebilir olmasını sağlamıştır. Unutmamak gerekir ki, bir doğa bilimleri yöneticisinin en önemli görevlerinden biri, karmaşık bilimsel bilgiyi bu paydaşların anlayabileceği bir dilde aktarmak ve aralarındaki köprüyü kurmaktır.

  1. Politika ve Mevzuat Uygulamaları: Kuralları Hem Bilmek Hem Uygulatmak

Doğa bilimleri yönetimi, aynı zamanda mevcut yasal düzenlemelere ve politikalara uygun hareket etmeyi de gerektirir. Türkiye'de bu konuda birçok yasa ve yönetmelik bulunuyor. Örneğin, Milli Parklar Kanunu, Orman Kanunu, Çevre Kanunu gibi mevzuatlara hakim olmak ve projelerin bu yasalara uygunluğunu sağlamak bizim sorumluluğumuzdadır. Bir biyoçeşitlilik projesi başlatırken, yeni bir türün yaşam alanına müdahale edip etmeyeceğimizi, mevcut yasal koruma altındaki türlere zarar verip vermeyeceğimizi titizlikle inceleriz. Eğer bir projemiz, nesli tehlike altındaki bir kuş türünün yuvalama alanına denk geliyorsa, bu türün korunması için özel önlemler almamız gerekir. Bu, yuvalama döneminde bölgeye girişin yasaklanması veya yapım tekniklerinin buna göre ayarlanması gibi olabilir. Bu tür konularda, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ilgili birimleri veya üniversitelerle sürekli istişare halinde olmak, en doğru adımları atmamızı sağlar. Yapılan tüm çalışmaların raporlanması ve ilgili kurumlara sunulması da bu sürecin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu raporlarda, projenin çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) gibi analizler de yer alır.