Türkiye neden Natoya girmek istedi?

Soğuk Savaş'ın Ortasında Güvenlik Arayışı: Türkiye Neden NATO'ya Yöneldi?

Bugün sana Türkiye'nin NATO macerasını, "Neden bu ittifaka girmek istedi?" sorusunun cevabını, o dönemin koşullarını ve Türkiye'nin bakış açısını somut örneklerle anlatmak istiyorum. Deneyimlerime göre, bu konuyu anlamak için Soğuk Savaş dinamiklerini ve Türkiye'nin jeopolitik konumunu iyi kavramak gerekiyor.

1. Sovyet Tehdidi ve Güvenlik Boşluğu

Türkiye'nin NATO'ya yönelmesindeki en temel motivasyon, II. Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği'nin yayılmacı politikalarıydı. Savaş bittiğinde, Türkiye kendini SSCB'nin güney sınırında, potansiyel bir hedef olarak buldu. Hatırlarsan, savaşın hemen ardından 1946'da Sovyetler, Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı talep etmiş, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin revize edilmesini ve Boğazlar'da ortak savunma kurulmasını istemişti. Bu talepler, Türkiye'nin egemenliğine doğrudan bir tehditti ve Ankara'da büyük bir endişe yaratmıştı.

  • Boğazlar Krizi: Sovyetler'in Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni değiştirmek ve Boğazlar'da askeri üs kurmak istemesi, Türkiye'nin hayati geçiş yollarını kaybetme riskini doğurdu. Bu, Türkiye'nin Karadeniz ve Akdeniz'deki stratejik önemini doğrudan hedef alıyordu.
  • Toprak Talepleri: Kars ve Ardahan'ın istenmesi, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelik açık bir saldırıydı. Bu talepler, Türkiye'yi uluslararası arenada yalnız ve savunmasız hissettirdi.
  • Bölgesel Baskı: Sovyetler'in İran ve Yunanistan üzerindeki baskıları da Türkiye'yi çevreleyen bir tehdit çemberi oluşturdu. Türkiye, komşularıyla birlikte Sovyet yayılmacılığının bir sonraki hedefi olmaktan korkuyordu.

Bu koşullar altında, Türkiye tek başına bu tehdide karşı duramayacağını anladı. Güvenlik arayışı, uluslararası arenada güçlü bir müttefik bulma ihtiyacını doğurdu. Deneyimlerime göre, o dönemde Türkiye'nin dış politikası tamamen bu güvenlik boşluğunu doldurma üzerine kuruluydu.

2. Batı Bloğuna Entegrasyon ve Truman Doktrini

Türkiye'nin Sovyet tehdidine karşı aradığı güvenlik, doğal olarak Batı bloğunda bulundu. ABD'nin 1947'de ilan ettiği Truman Doktrini, komünizmin yayılmasını durdurmayı amaçlayan bir stratejiydi ve Yunanistan ile Türkiye'ye askeri ve ekonomik yardım sağlamayı öngörüyordu. Bu doktrin, Türkiye için can suyu gibiydi.

  • Ekonomik ve Askeri Yardım: Truman Doktrini kapsamında Türkiye'ye önemli miktarda askeri teçhizat ve ekonomik yardım sağlandı. Bu yardımlar, Türkiye'nin askeri kapasitesini güçlendirmesine ve ekonomisini toparlamasına yardımcı oldu. Örneğin, 1947-1950 yılları arasında ABD'den Türkiye'ye 100 milyon dolardan fazla askeri yardım yapıldı.
  • Siyasi Yakınlaşma: Bu yardımlar, Türkiye'nin Batı dünyasıyla siyasi ve ideolojik olarak yakınlaşmasını hızlandırdı. Türkiye, Batı'nın demokratik değerlerini ve serbest piyasa ekonomisini benimseyen bir ülke olarak konumlandı.
  • NATO'ya Giden Yol: Truman Doktrini, Türkiye'nin NATO'ya katılım sürecinin ilk adımı oldu. Türkiye, Batı bloğunun bir parçası olduğunu kanıtlamak ve karşılıklı güvenlik garantisi sağlamak istiyordu.

Bu süreçte, Türkiye'nin Batı'ya yönelimi sadece güvenlik endişesiyle değil, aynı zamanda modernleşme ve kalkınma hedefleriyle de paraleldi. Batı ile entegrasyon, Türkiye'nin hem askeri hem de sosyo-ekonomik alanda ilerlemesinin anahtarı olarak görüldü.

3. Kore Savaşı ve NATO Daveti

Türkiye'nin NATO'ya kabul edilmesinde kritik bir dönüm noktası, 1950'de başlayan Kore Savaşı oldu. Türkiye, NATO'ya katılma isteğini defalarca dile getirmiş ancak başlangıçta bazı Batılı ülkeler tarafından reddedilmişti. Türkiye'nin coğrafi olarak Avrupa'dan uzak olması ve askeri kapasitesine yönelik şüpheler, bu retlerin başlıca nedenleriydi.

  • Askeri Katkı: Kore Savaşı'na asker gönderme kararı, Türkiye'nin Batı ittifakına olan bağlılığını ve askeri yeteneklerini kanıtlaması için eşsiz bir fırsattı. Türkiye, Birleşmiş Milletler gücüne 4.500 kişilik bir tugay gönderdi ve bu tugay, savaşta büyük cesaret ve başarı gösterdi. Türk Tugayı, Kunuri Muharebesi gibi önemli çatışmalarda kritik rol oynadı.
  • İmaj Değişikliği: Kore'deki askeri başarılar, Türkiye'nin uluslararası imajını kökten değiştirdi. Artık Türkiye, sadece yardım bekleyen bir ülke değil, aynı zamanda ittifaka değerli askeri katkı sağlayabilecek güvenilir bir müttefik olarak görülüyordu. Bu durum, özellikle ABD'nin Türkiye'ye bakış açısını olumlu yönde etkiledi.
  • NATO Daveti: Kore Savaşı'ndaki bu fedakarlık ve başarı, 1952'de Türkiye'nin Yunanistan ile birlikte NATO'ya davet edilmesini sağladı. NATO üyeliği, Türkiye için uluslararası alanda yalnızlıktan kurtulmak ve Sovyet tehdidine karşı kolektif savunma şemsiyesi altına girmek anlamına geliyordu.

Deneyimlerime göre, Kore Savaşı, Türkiye'nin jeopolitik konumunu ve askeri potansiyelini uluslararası arenada tescilleyen bir sınavdı. Bu sınavdan başarıyla geçilmesi, Türkiye'nin Batı dünyasıyla kader birliği yapmasının önünü açtı. NATO üyeliği, Türkiye'nin dış politikasında yeni bir dönemin başlangıcı oldu ve ülkenin güvenliğini onlarca yıl boyunca şekillendirdi.