Sevr Antlaşması niçin kabul edilmedi?

Sevr Antlaşması Niçin Kabul Edilmedi?

Tarihin tozlu sayfalarında kalmış ancak etkileri günümüze dek uzanmış önemli dönüm noktalarından biri de Sevr Antlaşması'dır. Birinci Dünya Savaşı'nın galipleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan bu antlaşma, Osmanlı'nın sonunu getirecek nitelikte ağır hükümler içeriyordu. Peki, bu denli yıkıcı bir antlaşma neden kabul görmedi ve Türk milleti tarafından neden reddedildi? Bu yazımızda, Sevr Antlaşması'nın kabul edilmeyişinin temel nedenlerini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.

1. Antlaşmanın Ağır ve Onur Kırıcı Hükümleri

Sevr Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü tamamen yok sayan, egemenliğini fiilen ortadan kaldıran ve Türk milletinin onurunu zedeleyen maddelerle doluydu. Antlaşma, Osmanlı Devleti'ni adeta bir 'ölüm fermanı' ile karşı karşıya bırakıyordu. İşte bu ağır hükümlerden bazıları:

  • Toprak Kayıpları: Antlaşma, Anadolu'nun büyük bir kısmını işgalci güçlere bırakıyor, Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermenistan kurulmasını öngörüyor, Güneydoğu'da özerk bir Kürt bölgesi oluşturulması ihtimalini barındırıyor, İzmir ve çevresini Yunanistan'a veriyor, Güney Anadolu'yu İtalya ve Fransa'ya paylaştırıyordu. İstanbul ve boğazlar ise uluslararası bir komisyonun kontrolüne bırakılıyordu. Bu durum, Türk milletinin kendi topraklarında azınlık durumuna düşürülmesi anlamına geliyordu.
  • Askeri Kısıtlamalar: Osmanlı ordusu sembolik bir güce indiriliyor, ağır silahlanma yasaklanıyor, asker sayısı sınırlandırılıyordu. Bu da devletin kendini savunma kabiliyetini tamamen ortadan kaldırıyordu.
  • Ekonomik Bağımsızlığın Kaybı: Kapitülasyonlar genişletiliyor, Osmanlı ekonomisi İtilaf Devletleri'nin kontrolüne bırakılıyordu. Bütçe, gümrük gelirleri ve hatta bankacılık sistemi dahi dış müdahaleye açık hale geliyordu. Bu durum, ülkenin ekonomik olarak tamamen sömürülmesinin önünü açıyordu.
  • Hukuki ve Siyasi Egemenliğin İhlali: Yabancıların hukuki dokunulmazlıkları genişletiliyor, Osmanlı mahkemelerinin yetkileri kısıtlanıyordu. Bu da devletin kendi vatandaşları üzerindeki egemenliğini bile sınırlıyordu.

Bu denli ağır ve aşağılayıcı maddeler, Türk milletinin bağımsızlık ve egemenlik anlayışıyla tamamen ters düşüyordu. Hiçbir millet, bu tür bir dayatmayı kabul etmezdi.

2. Milli Mücadele Ruhu ve Mustafa Kemal Atatürk'ün Liderliği

Sevr Antlaşması'nın imzalandığı dönemde Anadolu'da zaten güçlü bir Milli Mücadele rüzgarı esiyordu. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde başlayan bu direniş, Türk milletinin bağımsızlık aşkının ve vatanseverliğinin bir göstergesiydi. Sevr Antlaşması, bu direnişin haklılığını ve gerekliliğini daha da pekiştirdi.

  • Ulusal Direnişin Tetiklenmesi: Sevr, işgal altındaki topraklarda zaten başlamış olan Kuva-yi Milliye hareketinin daha da güçlenmesine ve halkın antlaşmaya karşı topyekûn bir direniş göstermesine neden oldu. Antlaşma, Türk milletinin "Ya İstiklal Ya Ölüm!" şiarını daha da perçinledi.
  • Mustafa Kemal'in Kararlı Duruşu: Mustafa Kemal Atatürk, daha Sivas Kongresi'nde manda ve himayeyi reddetmiş, Misak-ı Milli sınırları içinde tam bağımsız bir devlet kurma hedefini ortaya koymuştu. Sevr Antlaşması, bu hedeften asla sapılmayacağının en büyük kanıtıydı. Atatürk ve silah arkadaşları, Sevr'i yok hükmünde sayarak Milli Mücadele'yi sonuna kadar sürdürme kararı aldılar.
  • Yasallık Sorunu: Antlaşma, Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından onaylanmadığı için hukuken geçersizdi. Meclis, işgaller nedeniyle kapanmış ve antlaşma, padişahın iradesi dışında, Damat Ferit Paşa hükümeti tarafından imzalanmıştı. Bu durum, antlaşmanın meşruiyetini de tartışmalı hale getiriyordu.

Milli Mücadele'nin yükselen ruhu ve Mustafa Kemal'in kararlı liderliği, Sevr'in kağıt üzerinde kalmasına ve hiçbir zaman uygulanmamasına giden yolu açtı.

3. Uluslararası Konjonktürün Değişimi ve Diplomatik Başarılar

Sevr Antlaşması'nın kabul edilmeyişinde sadece iç dinamikler değil, aynı zamanda uluslararası arenadaki gelişmeler ve Türk tarafının diplomatik başarıları da etkili oldu. Milli Mücadele'nin askeri zaferleri, diplomatik masada da Türkiye'nin elini güçlendirdi.

  • Cephedeki Zaferler: Özellikle İnönü Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz gibi askeri zaferler, İtilaf Devletleri'nin Sevr'i uygulama konusundaki kararlılıklarını zayıflattı. Türk ordusunun direnişi ve kazanılan başarılar, antlaşmanın hayata geçirilemez olduğunu gösterdi.
  • İtilaf Devletleri Arasındaki Anlaşmazlıklar: İtilaf Devletleri, kendi aralarındaki çıkar çatışmaları nedeniyle Sevr'i uygulama konusunda tam bir birlik sağlayamadılar. Özellikle İngiltere, Fransa ve İtalya'nın Anadolu'daki paylaşım kavgaları, Türk tarafına diplomatik manevra alanı sağladı. SSCB'nin Milli Mücadele'ye verdiği destek de bu dengeleri etkiledi.
  • Lozan Barış Antlaşması'na Giden Yol: Sevr'in reddedilmesi ve Milli Mücadele'nin zaferle sonuçlanması, uluslararası arenada yeni bir barış antlaşmasının gerekliliğini ortaya koydu. Bu durum, Türk milletinin tam bağımsızlığını ve egemenliğini tescilleyen Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasına zemin hazırladı. Lozan, Sevr'in tam tersi, Türk milletinin diplomatik zaferiydi.

Sonuç olarak, Sevr Antlaşması, Türk milletinin bağımsızlık ve egemenlik ruhuna aykırı ağır hükümleri, Milli Mücadele'nin yükselen gücü ve Mustafa Kemal Atatürk'ün kararlı liderliği, uluslararası konjonktürdeki değişimler ve cephedeki askeri zaferler nedeniyle hiçbir zaman kabul edilmedi. Bu antlaşma, Türk tarihinde bir yıkım değil, aksine bir direnişin ve yeniden doğuşun simgesi haline gelmiştir.