Kişilik kuramcıları kimlerdir?
Kişilik Kuramları: Kimler Var Bu Dünyada?
Kişilik dediğimiz şey var ya, işte onu anlamaya çalışan akıllar var. Neden bazı insanlar daha dışa dönük, neden bazıları daha kaygılı, neden bazılarımız planlı yaşarken diğerlerimiz spontane takılıyor? İşte bu soruların peşine düşmüş, birbirinden ilginç adamlar ve kadınlar var. Bunlara kişilik kuramcıları diyoruz. Gelin biraz onlara yakından bakalım, kimler nelere demiş, ne anlamışız bu işten?
Psikanalitik Yaklaşım: Bilinçaltının Derinlikleri
Bu alanın en bilineni, şüphesiz Sigmund Freud. Freud amca, insan kişiliğinin büyük bir kısmının bilinçaltında gizli olduğunu söyler. Hani bazen rüyalarımızda gördüğümüz, aklımıza takılan ama ne anlama geldiğini bilmediğimiz şeyler var ya, işte Freud'a göre onların hepsi birer ipucu. İd, Ego ve Süperego dediği üçlü bir yapıdan bahseder. İd, anlık hazları ve dürtüleri temsil eder, "şimdi istiyorum!" der. Süperego ise vicdanımız, ahlak kurallarımızdır, "bunu yapmamalısın!" der. Ego ise bu ikisi arasında denge kurmaya çalışır, "tamam, ama bunu biraz ertelesek mi?" der.
Deneyimlerime göre, Freud'un savunma mekanizmaları dediği şeyler de çok önemlidir. Mesela bastırma (hoş olmayan düşünceleri bilinçaltına itmek) veya yansıtma (kendi kusurlarını başkalarında görmek) gibi. Bunlar bilinçdışı ama davranışlarımızı derinden etkiliyor. Bir düşünün, öfkelendiğinizde aslında kendinizi mi eleştiriyorsunuz? Ya da bir konuda sürekli endişeliyseniz, bu kaygının kaynağı ne olabilir? Freud'un kuramları, bu "neden böyleyim?" sorularına ışık tutabilir.
İnsancıl Yaklaşım: Potansiyelimizin Peşinde
Freud'un karanlık odalarından çıkıp daha aydınlık bir yere gidelim: Abraham Maslow ve Carl Rogers. Bu iki isim, insanı daha çok potansiyelini gerçekleştirmeye çalışan bir varlık olarak görürler. Maslow'un meşhur ihtiyaçlar hiyerarşisi var, bilirsin. En altta fizyolojik ihtiyaçlar (yemek, su), sonra güvenlik, sevgi-ait olma, saygı ve en tepede de kendini gerçekleştirme gelir. İnsan, alt basamaklardaki ihtiyaçları karşıladıkça üsttekilere doğru ilerler. Kişilik gelişimi de bu yolculuğun bir parçası.
Carl Rogers ise benlik kavramına odaklanır. Kendi algılarımız, kendimiz hakkında ne düşündüğümüz. Eğer çevremizden sürekli olumlu değerlendirilme, koşulsuz sevgi alırsak, kendimizle barışık oluruz. Ama sürekli eleştirilirsek veya "şunu yaparsan seni severim" gibi koşullara maruz kalırsak, gerçek benliğimizle başkalarının istediği benlik arasında çatışma yaşayabiliriz. Bu da kişilikte sorunlara yol açabilir.
Bu yaklaşımın sana bir önerisi var: Kendi potansiyelini keşfetmeye çalış. Kendini ne kadar tanırsan, ne kadar olduğun gibi kabul edersen, o kadar sağlıklı bir kişilik geliştirirsin. Günlük tutmak, meditasyon yapmak, sevdiğin aktivitelere zaman ayırmak gibi şeyler tam da bunun için.
Sosyal Bilişsel Yaklaşım: Öğrenme ve Çevre Etkisi
Albert Bandura bu alanda öne çıkan isimlerden biri. Bandura'ya göre biz kişiliğimizi sadece içsel dürtülerimizle veya kendimizi gerçekleştirme çabamızla değil, aynı zamanda gözlemleyerek ve taklit ederek geliştiririz. Hani çocuklar büyükleri taklit eder ya, işte bu o mantık. Bandura'nın meşhur Bobo kuklası deneyi var. Çocuklar, yetişkinlerin oyuncak bebeğe şiddet uyguladığını izlediklerinde, kendileri de bebeğe karşı daha saldırgan davranışlar sergilemişler.
Bu yaklaşım, öz-yeterlik dediğimiz bir kavramı da vurgular. Yani, bir işi başarıyla yapabileceğine dair inancımız. Eğer bir konuda kendimize güveniyorsak, o işe girişme ve başarıya ulaşma olasılığımız daha yüksek. Bu da kişiliğimizin bir parçası. Deneyimlerime göre, öz-yeterliği yüksek insanlar daha az kaygılı ve daha girişken olurlar.
Bu kuramdan çıkarılacak pratik bir ders var: Çevrendeki insanlara dikkat et. Kimleri rol model alıyorsun? Hangi davranışları gözlemliyorsun? Kendi öz-yeterliğini artırmak için de küçük adımlarla başla, başarılarını hatırla ve kendine inan.
Özellik Kuramları: Kişiliğin Yapı Taşları
Bu kuramcılar, kişiliği daha sabit ve ölçülebilir özelliklere indirgemeye çalışır. Gordon Allport gibi isimler, her bireyin benzersiz bir özellikler kümesi olduğunu düşünür. Örneğin, "dışa dönüklük", "sorumluluk", "samimiyet" gibi özellikler.
Belki de en bilineni, Beş Faktör Kişilik Modeli'dir (Big Five). Bu model, kişilik özelliklerini beş ana boyutta toplar:
- Açıklık (Openness): Yeniliklere ne kadar yatkın olduğun, hayal gücünün ne kadar geniş olduğu.
- Sorumluluk (Conscientiousness): Düzenli, planlı ve sorumluluk sahibi olup olmadığın.
- Dışa Dönüklük (Extraversion): Sosyal, enerjik ve konuşkan olup olmadığın.
- Uyumluluk (Agreeableness): Başkalarına karşı ne kadar nazik, işbirlikçi ve şefkatli olduğun.
- Duygusal Denge (Neuroticism): Kaygı, endişe ve olumsuz duyguları ne kadar yaşadığın.
Bu beş boyut, insanların büyük çoğunluğunun kişiliklerini tanımlamak için yeterli olduğu düşünülür. Deneyimlerime göre, bu boyutları anlamak, hem kendi davranışlarımızı hem de çevremizdekileri anlamamıza yardımcı olur. Örneğin, bir proje grubunda çalışırken, farklı özelliklere sahip insanları bir araya getirmek, grubun daha güçlü olmasını sağlayabilir.
Kendi kişilik özelliklerini anlamak için bu boyutları gözden geçirebilirsin. "Ben ne kadar dışa dönüğüm?" veya "Bu yeni fikre ne kadar açığım?" gibi sorular sorabilirsin. Bu, hem kendini daha iyi tanımını sağlar hem de ilişkilerinde daha anlayışlı olmana yardımcı olur.