Islama göre insanın yaratılış amacı nedir?

Allah’a Kulluk ve Yeryüzünde Hilafet

Islam'a göre insanın yaratılışının temel gayesi, her şeyin yaratıcısı olan Allah'a samimiyetle kulluk etmektir. Bu kulluk, sadece belirli ibadetlerle sınırlı değildir. Hayatının her anında, O’nun rızasını gözeterek, O’nun emirlerine uyarak ve yasaklarından kaçınarak bir yaşam sürmektir. Kur'an-ı Kerim'de bu amaç şöyle belirtilir: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi,

  1. Ayet). Bu, insanın varoluşsal bir borcu gibidir. Deneyimlerime göre, bu kulluk bilinci, insanın hayatına derin bir anlam katıyor. Bir Allah’a inanıp O’na yönelmek, boşluk hissine karşı en güçlü kalkandır.

Kullukla birlikte gelen ikinci önemli görev ise yeryüzünde Allah’ın halifesi (vekili) olmaktır. Bu, insanın yeryüzünü imar etmesi, adaleti sağlaması, iyiliği yayması ve kötülükle mücadele etmesi anlamına gelir. Yani, sadece kendi nefsimizi kurtarmak değil, aynı zamanda içinde yaşadığımız toplumu ve dünyayı da daha iyi bir hale getirme sorumluluğumuz var. Örneğin, bir çiftçinin tarlasını özenle işlemesi, bir doktorun hastalarına şifa dağıtması, bir öğretmenin öğrencilerini eğitmesi, bir yöneticiin adaletle hükmetmesi gibi her doğru ve faydalı iş, Allah’ın halifesi olma görevinin bir parçasıdır. Bu, pasif bir yaratılış değil, aktif bir sorumluluktur.

İmtihan ve Sorumluluk Bilinci

Islam’a göre bu dünya, bir imtihan yeridir. Allah, insanı iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırabilme yeteneğiyle donatmıştır ve bu yeteneğini kullanarak nasıl bir kul olduğunu görmek ister. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Hanginizin daha güzel amel edeceğini imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk Suresi,

  1. Ayet). Bu imtihan, sadece zorluklarla değil, aynı zamanda verilen nimetlerle de ilgilidir. Sağlık, mal, zekâ gibi nimetler de birer imtihan konusudur. Bunları Allah’ın rızası doğrultusunda kullanıp kullanmadığımız sorgulanır. Deneyimlerime göre, bu sorumluluk bilinci, insanı daha dikkatli ve bilinçli davranmaya sevk eder. Bir öğrencinin sınavına çalışması gibi, hayat da sürekli bir hazırlık ve performans gerektirir.

Bu sorumluluğun bir diğer boyutu ise insanın kendi eylemlerinden tamamen sorumlu olmasıdır. Başkasının günahını çekmezsin ve kendi iyiliğin veya kötülüğün sadece seni bağlar. Bu, insana kendi kaderini şekillendirme gücü verir. Örneğin, bir gün içinde yapacağın 10 iyilik, o gününün senin için nasıl geçeceğini ve ahiretteki karşılığını doğrudan etkiler. Bir hadiste şöyle buyrulur: “Her biriniz bir çobansınız ve her biriniz sürüsünden sorumlusunuz.” Bu, hem kendi nefsimizin çobanı olduğumuz hem de ailemiz, toplumumuz üzerinde sorumluluklarımız olduğu anlamına gelir.

Bilgi Edinme ve Öğrenme Süreci

Islam, bilgi edinmeyi ve öğrenmeyi teşvik eden bir dindir. Kur’an-ı Kerim’in ilk nazil olan ayetleri “Oku!” diye başlar. Bu, insanın hem rabbini tanımak hem de yeryüzünü anlamak için sürekli bir bilgi arayışında olması gerektiğini gösterir. Bu bilgi, dini bilgilerin yanı sıra fen bilimleri, sosyal bilimler gibi insanın ufkunu genişletecek her türlü bilgiyi kapsar. Deneyimlerime göre, bilgi, insanın dünyayı ve kendini daha iyi anlamasını sağlar, aynı zamanda yaratıcısına olan hayranlığını da artırır. Örneğin, evrenin genişliğini ve karmaşıklığını incelemek, insanın Allah’ın gücünü daha derinden idrak etmesine yardımcı olur. Kuran’da geçen “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” sorusu da bilginin önemini vurgular.

Öğrenme süreci, sadece okul sıralarıyla sınırlı değildir. Hayat boyu devam eden bir yolculuktur. Çevremizdeki olayları gözlemlemek, insanlarla etkileşimde bulunmak, kitap okumak, hatta hata yapıp ders çıkarmak bile öğrenmenin bir parçasıdır. Bir Müslümanın bu öğrenme isteği, onu hem Allah’a daha yakınlaştırır hem de yeryüzündeki görevlerini daha iyi yerine getirmesini sağlar. Önemli olan, öğrenilen bilgiyi hayata tatbik etmektir.

Nimetlere Şükür ve Yetenekleri Geliştirme

Yaratılış gayelerimizden biri de Allah’ın bize verdiği sayısız nimete şükretmektir. Bu şükür, sadece dil ile “Elhamdülillah” demekle kalmaz, aynı zamanda bu nimetleri O’nun rızası doğrultusunda kullanarak gösterilir. Sağlığın, ailenin, bilginin, malın şükrü, onları hayırlı işlerde kullanmaktır. Kur’an’da “Şükrederseniz elbette nimetlerinizi artırırım…” (İbrahim Suresi,

  1. Ayet) buyrulur. Bu, şükrün sadece bir minnet ifadesi değil, aynı zamanda daha fazlasını hak etmenin bir yolu olduğunu gösterir.

Bu şükrün bir diğer boyutu da insanın sahip olduğu yetenekleri ve potansiyeli geliştirmesidir. Her insanın kendine özgü yetenekleri vardır. Bu yetenekleri keşfetmek, geliştirmek ve onları hem kendisi hem de toplum için faydalı hale getirmek, Allah’a karşı bir kulluk görevidir. Deneyimlerime göre, bir insan bir müzik aleti çalma yeteneğine sahipse ve bunu geliştirirse, bu yeteneğiyle insanlara güzel duygular yaşatabilir. Bu da bir ibadettir. Bir sporcunun disiplinli çalışarak ülkesine madalya kazandırması gibi, her türlü faydalı uğraş, bu yaratılış gayelerine hizmet eder. Kendi potansiyelini keşfetmek ve onu hayırlı bir şekilde kullanmak, insanın kendi nefsine ve Allah’a karşı sorumluluk bilincini yansıtır.