Şark Meselesi neyi ifade eder?

Şark Meselesi: Tarihin Derinliklerinden Günümüze Bir Bakış

Şark Meselesi,

  1. yüzyıl Avrupa siyasetinin en karmaşık ve dönüştürücü olgularından biridir. Kısaca, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu'nun, başta Rusya, İngiltere, Fransa ve Avusturya olmak üzere büyük Avrupa devletleri tarafından paylaşılmasına yönelik rekabet ve politikaları ifade eder. Bu sadece toprak paylaşımı değil, aynı zamanda imparatorluğun mirasını kontrol etme, stratejik konumlardan faydalanma ve bölgesel nüfuzu artırma mücadelesiydi.

Deneyimlerime göre, bu mesele aslında Avrupa'nın kendi iç dengelerini kurma ve güç mücadelesinin bir yansımasıydı. Osmanlı'nın zayıflaması, Avrupa'nın büyük güçleri için hem bir fırsat hem de potansiyel bir istikrarsızlık kaynağıydı. Herkesin gözü, imparatorluğun zayıflayan halkalarında, özellikle Balkanlar'da ve Ortadoğu'da idi.

Balkanlar'daki Milliyetçilik Dalgası ve Avrupa Güçlerinin Rolü

Şark Meselesi'nin en belirgin cephesi Balkanlar'dı. Balkan halkları, yüzyıllardır süren Osmanlı egemenliğine karşı milliyetçi uyanışlar yaşıyordu. Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya gibi ulus devletlerin kuruluşu bu sürecin bir parçasıydı. Ancak bu ulusal bağımsızlık hareketleri, Avrupa güçlerinin çıkarlarıyla iç içe geçti.

Örneğin, 1821-1832 yılları arasındaki Yunan Bağımsızlık Savaşı, Şark Meselesi'nin en önemli örneklerinden biridir. İngiltere, Fransa ve Rusya, bağımsız bir Yunanistan'ın kurulmasına destek verdiler. Ancak bu destek, saf bir insaniyetçilikten ziyade, Rusya'nın sıcak denizlere inme arzusu, İngiltere'nin Akdeniz'deki çıkarları ve Fransa'nın kendi prestijini artırma isteğinden kaynaklanıyordu. Bu savaş sonucunda kurulan Yunanistan, doğrudan bir Avrupa nüfuzu altına girdi.

Benzer şekilde, Rusya'nın pan-Slavizm ideali, Balkanlardaki Slav halklarını Osmanlı egemenliğinden kurtarma ve Rusya'nın etki alanını genişletme amacını taşıyordu. Bu durum, Rusya ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu arasında ciddi bir rekabete yol açıyordu, zira Avusturya da Balkanlardaki Slav nüfusu üzerinde söz sahibi olmak istiyordu. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve sonrasındaki Berlin Antlaşması, Balkanlar'daki güç dengelerini kökten değiştirdi. Bulgaristan Prensesliği kuruldu, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlıklarını kazandı, ancak bu yeni sınırlar ve bağımsızlıklar da Avrupa güçlerinin müdahaleleriyle belirlendi.

Süveyş Kanalı ve Mısır'ın İşgali

Şark Meselesi sadece kara parçalarıyla sınırlı kalmadı. Stratejik öneme sahip bölgeler de büyük güçlerin iştahını kabartıyordu. 1869'da açılan Süveyş Kanalı, Avrupa ile Asya arasındaki deniz ulaşımını inanılmaz derecede kısalttı. Bu durum, özellikle İngiltere için hayati önem taşıyordu, çünkü Hindistan'daki kolonilerine ulaşımını kolaylaştırıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Mısır üzerindeki zayıf kontrolü ve Mısır valisi Said Paşa'nın kanal inşaatına izin vermesi, İngiltere'nin iştahını daha da artırdı. 1870'lerin sonlarında Mısır'ın artan borçları ve mali krizi, İngiltere'nin 1882'de Mısır'ı işgal etmesinin önünü açtı. Bu işgal, Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğine vurulan en büyük darbelerden biriydi ve Mısır, fiilen İngiliz kontrolüne girmiş oldu. Bu gelişme, Akdeniz ve Ortadoğu'daki güç dengelerini derinden etkiledi.

Krım Savaşı ve Avrupa'nın Osmanlı'yı Kurtarma Çabaları (veya Kendi Çıkarlarını Koruma)

Bazen Avrupa güçleri, Osmanlı'yı tamamen parçalamak yerine, belirli bölgelerdeki nüfuzlarını korumak veya Rusya'nın ilerlemesini durdurmak için Osmanlı'yı "desteklemiş" gibi göründüler. 1853-1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı bunun en çarpıcı örneğidir. Rusya'nın Balkanlardaki Ortodoks Hristiyanların hamiliğini üstlenmesi ve Osmanlı'nın kutsal yerler üzerindeki hak iddiaları bahanesiyle savaş başlatması, İngiltere ve Fransa'yı alarma geçirdi.

İngiltere ve Fransa, Rusya'nın Karadeniz'de artan gücünü ve Akdeniz'e inme potansiyelini kendi çıkarları için büyük bir tehdit olarak gördüler. Bu nedenle, Osmanlı'yı doğrudan desteklemek yerine, Rusya'ya karşı savaşarak Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü "korudular". Ancak bu "koruma", aslında Osmanlı'yı Rusya'ya karşı bir tampon bölge olarak kullanma ve kendi ekonomik ve stratejik çıkarlarını güvence altına alma hamlesiydi. Paris Antlaşması (1856) ile Karadeniz'in tarafsız hale getirilmesi ve Osmanlı'nın Avrupa devletlerinin garantisi altına alınması, bu "korumanın" somut sonucuydu.

Günümüze Yansımaları ve Öğrenilmesi Gerekenler

Şark Meselesi, sadece

  1. yüzyıla ait bir tarihsel olay değildir. Deneyimlerime göre, günümüzde Ortadoğu ve Balkanlar'daki pek çok jeopolitik sorunun kökeninde, bu dönemin mirası yatmaktadır. Sınırların çizilmesi, etnik ve dini topluluklar arasındaki ilişkiler ve bölgesel rekabetler, Şark Meselesi sırasında şekillenmiş ve günümüze kadar etkilerini sürdürmüştür.

Peki, buradan ne öğrenebiliriz? İlki, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı mücadelesinin, büyük güçlerin çıkarlarıyla nasıl iç içe geçebileceğidir. İkincisi, stratejik ve ekonomik kaynakların (kanallar, ticaret yolları) nasıl büyük güçler arasındaki rekabetin merkezine oturabileceğidir. Üçüncüsü ise, dış müdahalelerin, yerel halkların bağımsızlık arzularını nasıl hem tetikleyip hem de manipüle edebileceğidir.

Sen de bu konuları araştırırken, olayların arkasındaki büyük güçlerin motivasyonlarını anlamaya çalış. Sadece resmi açıklamalara değil, tarihsel belgelerdeki ekonomik ve stratejik çıkar hesaplarına da odaklan. Bu şekilde, Şark Meselesi gibi karmaşık olguları daha iyi kavrayabilirsin.