Milli Mücadele ve Atatürk ne demek?
Milli Mücadele ve Atatürk: Neden Bu Kadar Önemli?
Milli Mücadele ve Atatürk denince senin aklına ne geliyor bilmiyorum ama benim deneyimlerime göre, bu sadece bir tarih konusu değil; aynı zamanda kim olduğumuzun, bu topraklarda nasıl nefes aldığımızın da bir özeti.
Bir düşün, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış, orduları dağılmış, vatan toprakları işgal edilmiş bir millet. İşte tam da bu karanlık tablonun ortasında bir güneş gibi doğan bir lider ve onun etrafında kenetlenen bir halk var. Milli Mücadele dediğimiz de tam olarak bu; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, milletin kendi kaderini kendi ellerine alma mücadelesi.
Anadolu'nun Direnişi ve Kongreler
Milli Mücadele'nin ilk kıvılcımları aslında çok önceden başlamış olsa da, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal ile bu direniş daha da organize bir hal aldı. İşgallere karşı ilk tepkiler yerel direniş birlikleriyle başlasa da, bir ulusal iradenin ortaya çıkması gerekiyordu.
İşte burada Erzurum ve Sivas Kongreleri gibi dönüm noktaları devreye giriyor. Bu kongrelerde, manda ve himaye fikri reddedilerek "Ya İstiklal Ya Ölüm" parolasıyla milli egemenlik vurgusu yapıldı. Bu kararlar, işgalci güçlere karşı ne kadar kararlı olunduğunun net bir göstergesiydi. Örneğin, Sivas Kongresi'nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında tüm bölgesel cemiyetler birleştirildi. Bu, milli birlikteliğin somut bir adımıydı.
Meclis Açıldı, Savaş Başladı
Milli Mücadele'nin siyasi bir zemine oturması da çok önemliydi. 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nin açılması, milletin kendi egemenliğini ilan etmesi anlamına geliyordu. İstanbul Hükümeti'nin işgallere sessiz kaldığı bir dönemde, TBMM vatan savunmasının merkezi oldu.
Ardından, Yunan ordusunun ilerleyişini durdurmak için verilen Sakarya Meydan Muharebesi (1921) ve Büyük Taarruz (1922) gibi askeri başarılar, Milli Mücadele'nin zaferle taçlanmasını sağladı. Sakarya, cephe hattını belirleyen ve Türk ordusunun savunma gücünü gösteren kritik bir savaştı. Büyük Taarruz ise tam 100 bin askerin katıldığı ve 30 Ağustos'ta zaferle sonuçlanan, Kurtuluş Savaşı'nın en önemli askeri harekâtlarından biriydi.
Atatürk'ün Vizyonu: Yeni Bir Cumhuriyet
Milli Mücadele sadece bir toprak kurtarma savaşı değildi. Aynı zamanda Atatürk'ün vizyonu ile yeni bir devletin temellerinin atıldığı bir süreçti. Savaşın ardından ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, ulus egemenliğine dayalı, çağdaş bir devlet yapısıydı.
Atatürk'ün Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılık ilkeleri, bu yeni devletin pusulası oldu. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi (örneğin ilk kez 1934 yılında kabul edilen haklarla), eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesi (Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile), şapka inkılabı gibi pek çok yenilik, ülkeyi çağdaşlaştırma çabalarının bir parçasıydı. Bunlar, sadece isimlerin değişmesi değil, toplumsal zihniyetin de dönüşmesi anlamına geliyordu.
Deneyimlerime göre, bu süreci daha iyi anlamak için okuyacağın ilk şeylerden biri Nutuk olmalı. Atatürk'ün kendi kaleminden dökülen bu eser, hem o dönemin ruhunu anlamak hem de yaşananları birinci ağızdan öğrenmek için eşsiz bir kaynak. Tarihi olayları sadece ezberlemek yerine, o dönemin insanlarının neler hissettiğini, ne zorluklarla mücadele ettiğini anlamaya çalışırsan, bu toprakların sana ne ifade ettiğini çok daha derinden kavrarsın.