Atatürk tam olarak ne zaman öldü?

Atatürk'ün Vefatı: O Gün ve Sonrası

Mustafa Kemal Atatürk'ün tam olarak ne zaman hayata gözlerini yumduğunu bilmek, hepimiz için önemli bir bilgi. Tarih kitaplarında yazan o malum gün, 10 Kasım 1938. Sabah saat 09:05'te, Dolmabahçe Sarayı'nda, uzun süredir devam eden rahatsızlığının ardından aramızdan ayrıldı.

Bu olayın üzerinden yıllar geçmiş olsa da, o günün atmosferini ve sonrasındaki etkilerini deneyimlerime göre şöyle özetleyebilirim: Ülke genelinde büyük bir yas hakimdi. Haber, radyodan duyurulduğunda sokaklarda duyulan sessizlik ve ardından yükselen ağıtlar hala hafızalarda. İnsanlar, sadece bir liderlerini değil, aynı zamanda bir vizyonerlerini, bir kurtarıcılarını kaybetmişlerdi. Bu kayıp, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti'nin değil, tüm dünyanın da duyduğu bir boşluk yarattı.

Hastalığı ve Son Günleri

Atatürk'ün hastalığı, özellikle 1937'den itibaren belirginleşmeye başlamıştı. Başlangıçta basit bir karaciğer rahatsızlığı olarak düşünülse de, zamanla siroz olduğu anlaşıldı. Doktorları, özellikle Prof. Dr. Neşet Ömer İrdel, Prof. Dr. Mim Kemal Öke ve İsviçreli Prof. Dr. F. K. Lois, onun sağlığı için ellerinden geleni yaptılar. Ancak hastalığın ilerlemesi durdurulamadı.

Son günlerinde, bilinci zaman zaman kapanıp açılıyordu. Kendisine verilen ilaçların tadını beğenmemesi, doktorların onu memnun etmek için çabalaması gibi detaylar, o zorlu süreci daha da somutlaştırıyor. Oğlu gibi gördüğü manevi kızı Sabiha Gökçen'in yanında olması, yakınlarının ilgisi de bu son anlarda hissediliyordu. Vasiyetnamesini ise 1938'in Haziran ayında, yani ölümünden birkaç ay önce, mahkemeye teslim ederek hukuki zemini de hazırlamıştı.

Vefatının Ardından Gelen Yas ve Mirası

Atatürk'ün vefat haberi duyulduktan sonra, ülkenin dört bir yanında yas ilan edildi. Okullar, iş yerleri tatil edildi. Cenazesinin İstanbul'dan Ankara'ya nakli de ayrı bir törensel süreçti. Cenaze namazı kılınmadı, çünkü Atatürk'ün "milletime ve orduma namaz borcum vardır" dediği biliniyor. Namaz kılınmamasıyla ilgili farklı yorumlar olsa da, bu durum onun manevi boyutuna dair bir işaretti.

Ankara'ya getirildiğinde, naaşı önce Etnoğrafya Müzesi'nde bir süre bekletildi. Daha sonra, 10 Kasım 1953'te Anıtkabir'e nakledildi. Bu süreç, onun ülkesi için ne kadar büyük bir değer taşıdığının bir göstergesiydi. Atatürk'ün mirası ise sadece inkılapları, kurduğu Cumhuriyet değil; aynı zamanda aklı, bilimi ve çağdaşlığı rehber edinme prensibidir. Onun ideallerini anlamak ve yaşatmak, hepimizin sorumluluğu.

Atatürk'ü Anmak İçin Neler Yapabilirsin?

Atatürk'ü anmak ve onun mirasına sahip çıkmak için yapabileceğin pek çok şey var:

  • Tarihi Kaynakları Okumak: Güvenilir tarih kitapları ve belgeler aracılığıyla onun hayatını, düşüncelerini ve yaptıklarını daha yakından tanıyabilirsin. Özellikle Nutuk, onun kendi kaleminden çıkan en önemli eserlerinden biri.
  • Anıtkabir'i Ziyaret Etmek: İmkanın varsa, Anıtkabir'i ziyaret ederek ona olan saygını gösterebilir, o atmosferi soluyabilirsin. Anıtkabir'deki müzeler de onun yaşamına dair önemli bilgiler sunuyor.
  • İnkılaplarını Anlamak ve Yaşatmak: Cumhuriyet'in temel değerlerini anlamak, laikliği, demokrasiyi ve çağdaş düşünceyi benimsemek, onun ideallerine sahip çıkmanın en güzel yolu.
  • Tartışma ve Sohbetlere Katılmak: Atatürk ve onun dönemi hakkında yapılan bilinçli tartışmalara katılmak, farklı bakış açılarını öğrenmeni sağlar. Ancak bu sohbetlerde bilgi kirliliğine karşı dikkatli olmalısın.

Unutma ki, Atatürk'ü anmak sadece 10 Kasım'da yapılan törenlerle sınırlı kalmamalı. Onun düşünce yapısını, ülkesine olan bağlılığını ve ileri görüşlülüğünü her zaman akılda tutmak, hepimizin görevidir.