Türk inkılabının aksiyon safhası hangi tarihler arasındadır?

Türk İnkılabının Aksiyon Safhası: Hangi Tarihler Arasında Gerçekleşti?

Türk inkılabının aksiyon safhası dediğimizde, aslında Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verilen Milli Mücadele'nin en çetin geçtiği, bağımsızlık ateşinin yakıldığı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı dönemi kastediyoruz. Bu dönem, basit bir yönetim değişikliği değil, adeta bir milletin küllerinden yeniden doğuşudur. Deneyimlerime göre, bu aksiyon safhasını kabaca 19 Mayıs 1919 Sivas Kongresi'nin toplanmasıyla başlayıp, 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasına kadar olan süreç olarak ele alabiliriz.

Milli Mücadele'nin Başlangıcı: Samsun'dan Sivas'a

Her şey, 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışıyla başladı. Bu, adeta bir kıvılcımdı. Düşünün ki, I. Dünya Savaşı sonrası Anadolu işgal altında, milletin umutları tükenmek üzere. İşte tam bu noktada Atatürk, "Halkı egemenlik hakkına sahip kılmak" parolasıyla yola çıktı. Ardından Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919) ile milli mücadelenin amacı, gerekçesi ve yöntemi belirlendi. Erzurum Kongresi (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919) ve Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) ise, Anadolu'daki dağınık direniş güçlerini bir araya getiren, milli birlik ve beraberliğin pekiştiği kritik dönüm noktalarıydı. Özellikle Sivas Kongresi'nde, "Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz" kararı, bağımsızlık mücadelesinin temel ilkesi haline geldi. Bu kongreler, sadece kararlar almakla kalmadı, aynı zamanda halkın bu harekete olan güvenini de artırdı.

Ankara Hükümeti'nin Kurulması ve Cepheler

Aksiyon safhasının en önemli adımlarından biri de, işgalcilere karşı düzenli bir ordu kurma ve milli iradenin merkezi olan yeni bir hükümet oluşturma çabasıydı. 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılması, bu sürecin en somut göstergesidir. Ankara Hükümeti, kısa sürede milli orduyu oluşturarak cephelerde önemli başarılar elde etti. Batı Cephesi'nde İnönü Savaşları (1921), Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos - 13 Eylül 1921) ve Büyük Taarruz (26 Ağustos - 18 Eylül 1922), işgalci kuvvetlerin Anadolu'dan sökülüp atılmasında kilit rol oynadı. Özellikle Sakarya Meydan Muharebesi'ndeki o meşhur "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır." emri, milletin kaderini değiştiren bir irade beyanıydı. Bu zaferler, uluslararası alanda da Türkiye'nin tanınmasını sağladı.

Lozan ile Taçlanan Bağımsızlık

Milli Mücadele'nin askeri başarıları, siyasi ve diplomatik bir zemine oturtulmak zorundaydı. İşte bu noktada 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması devreye giriyor. Bu antlaşma, sadece savaşın bitişini değil, aynı zamanda yeni kurulan Türk devletinin bağımsızlığının uluslararası platformda tescilini ifade ediyordu. Kapitülasyonların kaldırılması, ülkenin tam egemenliğinin sağlanması gibi maddeler, bu antlaşmanın önemini gözler önüne seriyor. Deneyimlerime göre, Lozan olmadan, sonrasında gerçekleşen inkılapların da tam anlamıyla hayata geçirilmesi mümkün olmayacaktı. Bu antlaşma, adeta aksiyon safhasının zaferle taçlandığı, yeni bir devletin doğuşunun ilanıydı.

Bu dönemdeki başarıyı anlamak için, o günlerin şartlarını ve karşılaşılan zorlukları düşünmek önemli. Eğer sen de bu dönemi daha iyi kavramak istersen, o döneme ait belgeleri, hatıratları okuyabilirsin. Özellikle Nutuk, bu sürecin canlı bir tanığıdır. Bu süreç, sadece bir savaş değil, aynı zamanda bir düşünce ve inanç mücadelesiydi. Bu mücadeledeki kararlılık, bugünün Türkiye'sinin temelini oluşturuyor.