Abdülhamid Han kim ihanet etti?
Abdülhamid Han'a Kimler İhanet Etti? Bir Tarihi Soruşturma
II. Abdülhamid Han, Osmanlı İmparatorluğu'nun en çalkantılı dönemlerinden birinde tahtta bulunmuş, zekası ve stratejik hamleleriyle dikkat çekmiş bir padişahtır. Ancak saltanatı boyunca içeriden ve dışarıdan birçok zorlukla mücadele etmek zorunda kalmış, hatta "ihanet" kavramı onun dönemiyle sıkça anılır olmuştur. Peki, bu büyük padişaha gerçekten kimler ihanet etti? Bu soru, tarihçiler arasında hala tartışılan, derinlemesine incelenmesi gereken karmaşık bir konudur. Bu yazımızda, Abdülhamid Han'a yönelik iddia edilen ihanetleri ve bu iddiaların arkasındaki dinamikleri ele alacağız.
İç Dinamikler ve Saray Çevresindeki Çatışmalar
Abdülhamid Han'ın tahta geçişi, zorlu bir süreç sonunda gerçekleşmişti. Amcası Abdülaziz'in intiharı (ya da suikastı) ve ağabeyi V. Murad'ın tahttan indirilmesi, saray içindeki güç mücadelelerinin ne denli şiddetli olduğunu gösteriyordu. Abdülhamid, bu istikrarsız ortamda tahta çıktıktan sonra, kendi otoritesini sağlamlaştırmak için çeşitli adımlar attı. Ancak bu adımlar, mevcut güç odaklarıyla çatışmasına neden oldu.
- Jön Türkler ve Meşrutiyet Talepleri: Abdülhamid'in en büyük muhaliflerinden biri, Batı'da eğitim görmüş, modernleşme yanlısı aydınlardan oluşan Jön Türk hareketiydi. Başlangıçta Meşrutiyet'in ilanına sıcak baksa da, 93 Harbi'nin getirdiği yıkım ve dış müdahaleler sonrası Meclis-i Mebusan'ı kapatarak yönetimi kendi elinde topladı. Bu durum, Jön Türklerin Abdülhamid'i "istibdat", yani baskıcı bir yönetim kurmakla suçlamalarına yol açtı. Onlar için Abdülhamid, ülkenin ilerlemesini engelleyen, despot bir liderdi. Bu muhalefet, çeşitli suikast girişimleri ve darbe planlarına kadar uzandı.
- Saray Çevresi ve Bürokratik Çatışmalar: Abdülhamid'in sık sık sadrazam değiştirmesi ve bürokrasi üzerindeki sıkı kontrolü, bazı devlet adamları arasında hoşnutsuzluğa neden oldu. Kimi bürokratlar, kendi çıkarları veya farklı ideolojik yaklaşımları nedeniyle padişahın politikalarına karşı çıkmış, hatta dış güçlerle işbirliği yaptıkları iddia edilmiştir. Özellikle Yıldız Sarayı'ndaki istihbarat ağı, bu tür potansiyel "ihanetleri" önlemek amacıyla kurulmuştu.
- Hanedan İçi Muhalefet: Osmanlı hanedanı içinde de Abdülhamid'in politikalarına karşı çıkan, hatta tahtta gözü olan bazı prensler olduğu bilinmektedir. Bu tür hanedan içi çekişmeler, padişahın otoritesini sarsmaya yönelik girişimlere zemin hazırlamıştır.
Dış Güçlerin Rolü ve Emperyalist Çıkarlar
Abdülhamid Han dönemi, Osmanlı İmparatorluğu'nun "hasta adam" olarak nitelendirildiği, Batılı büyük güçlerin imparatorluk toprakları üzerinde gözleri olduğu bir dönemdi. Bu durum, dış güçlerin Osmanlı içişlerine müdahale etmesini kolaylaştırmış, hatta bazı grupları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmalarına yol açmıştır.
- Büyük Güçlerin Kışkırtmaları: İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya gibi büyük güçler, Osmanlı topraklarını paylaşma veya nüfuz alanlarını genişletme peşindeydi. Bu güçler, Ermeni meselesi, Balkanlardaki isyanlar gibi iç sorunları kışkırtarak Osmanlı'yı zayıflatmayı hedeflediler. Bazı yerel unsurlar, bu dış güçlerin desteğiyle Osmanlı merkezi yönetimine karşı isyan etmiş, hatta ayrılıkçı hareketlere girişmişlerdir. Bu durum, Abdülhamid tarafından "ihanet" olarak algılanmıştır.
- Ekonomik Bağımlılık ve Duyunu Umumiye: Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borçları, Duyunu Umumiye İdaresi'nin kurulmasına yol açmış ve bu durum, Batılı devletlerin Osmanlı ekonomisi üzerinde büyük bir kontrol sağlamasına neden olmuştur. Bu ekonomik bağımlılık, siyasi baskıları da beraberinde getirmiş, bazı Osmanlı bürokratları veya tüccarları, kendi çıkarları uğruna bu dış güçlerle işbirliği yapmış olabilirler.
31 Mart Vakası ve Tahttan İndirilme Süreci
Abdülhamid Han'ın tahttan indirilmesine giden süreç, onun saltanatının son dönemiyle ilgili en tartışmalı konulardan biridir. 1908'de İkinci Meşrutiyet'in yeniden ilan edilmesiyle başlayan yeni dönem, 1909'daki 31 Mart Vakası ile zirveye ulaştı. Bu olaylar zinciri, Abdülhamid'e yönelik "ihanet" iddialarının en somutlaştığı dönem olarak kabul edilir.
- Meşrutiyet'in İlanı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti: Jön Türklerin baskısıyla Abdülhamid, 1908'de Meşrutiyet'i yeniden ilan etmek zorunda kaldı. Bu durum, siyasi arenada İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (İTC) yükselişine yol açtı. İTC, başlangıçta meşrutiyeti savunan bir hareket olsa da, zamanla iktidarı ele geçirme arayışına girdi ve Abdülhamid'in otoritesini zayıflatmayı hedefledi.
- 31 Mart Vakası: 13 Nisan 1909'da (Rumi takvime göre 31 Mart) İstanbul'da Meşrutiyet karşıtı bir isyan patlak verdi. Bu isyanın arkasında kimlerin olduğu hala tartışma konusudur. Kimi tarihçiler, Abdülhamid'in bu isyanı kışkırttığını iddia ederken, çoğu tarihçi bunun İttihatçıların Abdülhamid'i tahttan indirmek için bir bahane olarak kullandığı bir provokasyon olduğunu düşünmektedir. Selanik'ten gelen Hareket Ordusu, isyanı bastırdı ve bu olay, Abdülhamid'in tahttan indirilmesi için zemin hazırladı.
- Tahttan İndirilme Kararı: 31 Mart Vakası'nın ardından, İttihat ve Terakki'nin baskısıyla toplanan Meclis-i Umumi, Abdülhamid Han'ı tahttan indirme kararı aldı. Bu kararın arkasında, İttihatçıların siyasi emelleri ve Abdülhamid'in yönetimini sonlandırma arzusu yatıyordu. Bu süreç, Abdülhamid'e yönelik en büyük "ihanet" olarak yorumlanmaktadır, zira kendi ordusu ve meclisi tarafından görevinden uzaklaştırılmıştır.
Abdülhamid Han'a yönelik "ihanet" iddiaları, tek bir gruba veya kişiye indirgenemeyecek kadar karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu iddialar, imparatorluğun içinde bulunduğu çalkantılı dönemin, iç ve dış dinamiklerin bir yansımasıdır. Jön Türkler'in meşrutiyet talepleri, dış güçlerin emperyalist emelleri, saray içi çekişmeler ve nihayetinde İttihat ve Terakki'nin yükselişi, Abdülhamid'in tahtını kaybetmesinde rol oynayan faktörlerdir. Her ne kadar kendisi "ihanet"e uğradığını düşünse de, tarihsel perspektiften bakıldığında, bu olaylar zinciri, çağın getirdiği kaçınılmaz değişimlerin ve güç mücadelelerinin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Abdülhamid Han, bu zorlu süreçte ayakta kalmaya çalışan ancak sonuçta modernleşme ve ulus-devletleşme rüzgarlarına direnemeyen bir padişahtır.