Ötrofikasyon nedir sonuçları nelerdir?

Ötrofikasyon: Yaşam Kaynağımız Göllerimiz Neden Zehirleniyor?

Göllerimiz, nehirlerimiz aslında hayatımızın bir parçası, değil mi? Ama bazen o kadar çok kirleniyorlar ki, içlerindeki yaşam adeta nefes alamıyor. İşte ötrofikasyon dediğimiz şey tam da bu. Basitçe anlatmak gerekirse, suya aşırı besin maddesi girişi demek. En çok da azot ve fosfor. Normalde bu besinler sudaki alglerin ve bitkilerin büyümesi için gereklidir. Ama bir denge var, değil mi? Biz bu dengeyi bozduğumuzda, algler kontrolden çıkıyor, çıldırıyor adeta.

Deneyimlerime göre, bu durumun en belirgin sonucu alg patlamaları. Su yüzeyini kaplayan yeşil, bazen kahverengi bir tabaka görürsün ya, işte o alg patlaması. Bu algler güneş ışığını suyun altına ulaşamaz hale getirir. Yani dipte yaşayan bitkiler fotosentez yapamaz, ölürler. Üstelik bu alglerin bir kısmı öldüğünde, suda çözünen oksijeni inanılmaz bir hızla tüketirler. Balıklar ve diğer canlılar için bu ölümcül bir durum.

Kötü Kokular ve Zehirli Balıklar

Bir diğer sonuç da oksijen tükenmesi. Algler öldükten sonra bakteriler tarafından parçalanır. Bu parçalanma süreci o kadar çok oksijen harcar ki, gölün dibindeki su tamamen oksijensiz kalır. Buna hipoksi veya anoksi deriz. Bu durum, balıkların ve diğer su canlılarının nefessiz kalarak ölmesine neden olur. Kirlilik arttıkça, bazı alg türleri de toksinler üretmeye başlar. Bu toksinler hem su canlıları için zararlı hem de bizim kullandığımız sulara karışırsa sağlık sorunlarına yol açabilir.

Mesela, geçmişte Karadeniz Bölgesi'ndeki bazı göllerde ölü balık sürüleri gördüğümüzde hepimizin aklına ilk gelen sebeplerden biri buydu. Ya da bazı göllerde suyun kullanılamaz hale gelmesi, pis bir koku yayması da hep bu sürecin bir parçası. Hatta bazı araştırmalar, ülkemizdeki birçok sulak alanın orta ile yüksek derecede ötrofikasyon tehdidi altında olduğunu gösteriyor. Bu, gelecekte içme suyu kaynaklarımız için de ciddi bir risk oluşturuyor.

Biz Neler Yapabiliriz?

Peki, bu zinciri kırmak için biz ne yapabiliriz? Aslında basit adımlarla büyük farklar yaratabiliriz. En önemli nokta, suya karışan besin maddelerinin kaynağını azaltmak.

  • Atık Yönetimi: Evsel ve endüstriyel atık sular arıtılmadan suya verilmemeli. Bu konuda yerel yönetimlerin ve sanayicilerin sorumluluğu çok büyük. Evinde lavaboya veya tuvalete kimyasal temizlik malzemeleri veya yağ dökmekten kaçınmak da küçük ama etkili bir adım. Deterjanların fosfat içeriğine dikkat etmek de önemli. Günümüzde pek çok deterjan fosfatsız üretiliyor, bu seçimi yapmak bile fark yaratır.
  • Tarım Uygulamaları: Tarımda kullanılan gübreler ve ilaçlar suya karışabiliyor. Çiftçilerin daha bilinçli ve sürdürülebilir tarım yöntemleri kullanması, örneğin gübreleri doğru zamanda ve doğru miktarda uygulaması gerekiyor. Bitki örtüsünün korunması ve erozyonun önlenmesi de gübrelerin suya karışmasını engeller.
  • Kanalizasyon ve Yağmur Suları: Şehirlerdeki yağmur suyu ve kanalizasyon sistemlerinin ayrıştırılması, yağmurla birlikte taşınan kirleticilerin doğrudan suya karışmasını engeller.

Deneyimlerime göre, bireysel olarak yapabileceğimiz en somut şeylerden biri de evdeki atıklarımızı doğru şekilde ayrıştırmak ve çevreye duyarlı ürünleri tercih etmek. Unutmayalım ki, bu göller ve nehirler sadece bizim değil, gelecek nesillerin de mirası.