Oğuz Atay Tutunamayanlar kitabı ne anlatıyor?
Oğuz Atay Tutunamayanlar Kitabı: Neden Okumalısın?
Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı, edebiyatımızda bir kırılma noktası. Eğer hâlâ bu eseri okumadıysan, hayatında eksik bir şeyler var demektir. Kısaca ne anlattığına ve neden seni içine çekeceğine dair deneyimlerime göre birkaç ana başlıkta özetleyeyim.
Öncelikle şunu bilmelisin ki Tutunamayanlar, bildiğimiz anlamda bir hikaye anlatmıyor. Daha çok, bir karakterin, Turgut Özben'in, kendi hayatını, geçmişini ve çevresindeki insanları anlamlandırma çabasının bir yansıması. Turgut, arkadaşı Selim Işık'ın intiharının ardından, Selim'in hayatına ve bıraktığı notlara odaklanarak kendi varoluşunu sorgulamaya başlıyor. Bu sorgulama, aslında senin de içinde bulunduğun, hepimizin zaman zaman hissettiği anlamsızlık ve yabancılaşma duygularıyla dolu. Kitabı okurken, Turgut'un zihninde bir yolculuğa çıkıyorsun. Onun düş kırıklıklarını, hayal kırıklıklarını, toplumsal normlara uymayan düşüncelerini ve bunları sindirme çabasını birebir yaşıyorsun.
İkinci olarak, Tutunamayanlar'ın en belirgin özelliklerinden biri anlatım biçimi. Oğuz Atay, zaman ve mekan algısını sürekli değiştirerek, bilinç akışını kullanarak ve farklı karakterlerin bakış açılarını kullanarak karmaşık bir yapı kurmuş. Bu yapı, ilk başta biraz ürkütücü gelebilir. Hatta okurken bazı yerlerde "Ne oluyor ya?" diyeceğin kesin. Ama bu da kitabın güzelliği. Çünkü gerçek hayat da böyledir, değil mi? Hiçbir şey net, doğrusal ve basit değildir. Kitaptaki bu yapısal oyunlar, Turgut'un zihninin karmaşıklığını, olayları farklı yönlerden görme çabasını başarıyla yansıtıyor. Eğer ilk okumada anlamadığın yerler olursa hiç dert etme. Zaten kitap bu, bir kere okuyup bitireceğin bir şey değil. Altını çizdiğin yerlere, anlamadığın paragraflara sonra tekrar döneceksin.
Üçüncü ana tema, bence kitabın kalbi olan Selim Işık karakteri. Selim, ne kadar görünürde bir karakter olmasa da, kitabın merkezinde yer alıyor. Turgut'un gözünden onun hayatına dair parçalar görüyorsun. Selim, topluma ayak uyduramayan, kendi doğrularından şaşmayan, marjinal bir karakter. Onun intiharı, Turgut için bir başlangıç noktası. Selim'in düşünceleri, sanata ve hayata bakışı, Turgut'un da kendi hayatını yeniden değerlendirmesine neden oluyor. Kitaptaki bu Selim'in günlüğü ve Turgut'un ona yazdığı mektuplar gibi bölümler, aslında iki farklı insanın birbirini anlama ve anlama çabasının bir göstergesi. Selim'in hayattaki duruşu, sana da "Acaba ben de kendi değerlerimden ödün veriyor muyum?" sorusunu sorduracaktır.
Son olarak, kitabın diline ve mizahına değinmek lazım. Oğuz Atay'ın dili, hem çok edebi hem de yer yer epik ve ironik. Cümleleri uzun, düşünsel derinliği yüksek. Ancak bu ciddiyetin içinde öyle ince espriler, öyle kara mizah örnekleri var ki, bazen kahkahalarla okuyacaksın. Bu mizah, aslında varoluşsal acıları hafifletmek için kullanılan bir araç gibi. Kitabın içinde yer alan, karakterlerin arasındaki diyaloglar, toplumsal durumlarla dalga geçen göndermeler, senin de günlük hayatta karşılaştığın durumları farklı bir gözle görmeni sağlayacaktır. Örneğin, bir yere ait olamama hissi, toplumsal rollerin saçmalığı gibi konuları öyle bir ele alıyor ki, "Vay be, bunu nasıl böyle söylemiş?" diyeceksin.
Pratik bir öneri: Kitabı okumaya başlarken, karakterlerin isimlerini ve aralarındaki ilişkileri not alabileceğin küçük bir defter bulundur. İlk başta kim kimdi, ne oluyordu gibi kafa karışıklıklarını kolayca aşmanı sağlar. Ayrıca, yazarın dipnotlarına ve açıklayıcı metinlerine dikkat etmen, kitabın katmanlarını daha iyi anlamana yardımcı olacaktır. Acele etmeden, sindirerek oku. Zaten bu kitap aceleye gelmez.