Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7 maddesi nedir?

Mondros Ateşkes Antlaşması'nın
  1. Maddesi: Neydi, Ne Anlama Geliyordu?

Mondros Ateşkes Antlaşması'nın en kritik maddelerinden biri olan

  1. madde, aslında Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nu fiilen paylaşma noktasına getiren bir yetkiyi tanımlıyordu. Antlaşma, 30 Ekim 1918'de imzalandı ve Osmanlı'nın mağlubiyetini tescilledi. Bu
  2. madde şöyle derdi:

"İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa, herhangi bir stratejik noktayı işgal etme hakkına sahip olacaktır."

Şimdi bunu biraz açalım. Bu madde ne kadar "güvenlik" kelimesini kullansa da, deneyimlerime göre buradaki asıl niyet bambaşkaydı. İtilaf Devletleri, özellikle İngiltere, Fransa ve İtalya, savaş sonrasında Osmanlı toprakları üzerinde kendi nüfuz alanlarını genişletmek ve stratejik öneme sahip bölgeleri kontrol altına almak istiyorlardı.

  1. madde, onlara bu emellerini gerçekleştirmek için geniş bir hareket alanı sağlıyordu. Bir nevi 'istediğimiz yere gireriz' demenin diplomatik bir yolu buydu.

Stratejik Noktalar ve İşgaller: Neler Oldu?

Peki, bu madde ilk hangi somut olaylarda kendini gösterdi? Antlaşmanın imzalanmasından çok kısa bir süre sonra, Kasım 1918'de İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı İtilaf Devletleri tarafından işgal edildi. Bu, hem stratejik olarak çok önemliydi hem de Osmanlı'nın başkentini doğrudan tehdit ediyordu. Ardından, 15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali geldi. Bu işgalin gerekçesi olarak da

  1. maddenin yorumlanması gösterildi. Aslında İzmir, Yunanistan'ın güvenlik tehdidi altında değildi ama bölgedeki Rum nüfusun korunması gibi bahaneler üretildi.

Bu işgallerin arkasında yatan temel motivasyon neydi dersen, Batılı devletlerin savaş sonrasında Ortadoğu'yu yeniden şekillendirme planları vardı. Sykes-Picot Anlaşması gibi gizli anlaşmalarla zaten bölgenin nasıl paylaşılacağı belirlenmişti.

  1. madde, bu planları hayata geçirmek için hukuki bir kılıf sunuyordu. Yani, doğrudan 'biz burayı alıyoruz' demek yerine, dolaylı yoldan bir işgal hakkı doğuruyordu.

Peki, Sen Ne Yapabilirdin? (Ya Da Tarih Ne Yaptı?)

Bu maddeden dolayı bir işgal girişimiyle karşılaştığında, bireysel olarak yapabileceğin çok fazla şey olmayabilir. Tarihsel olarak baktığımızda, bu durum halkın büyük tepkisine yol açtı. İstanbul'da protestolar yapıldı, Anadolu'nun dört bir yanında direniş hareketleri filizlenmeye başladı. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun'a çıkışı ve ardından Milli Mücadele'yi başlatması, aslında bu işgallere ve

  1. maddenin yarattığı etkiye doğrudan bir cevaptı.

Eğer sen o dönemde bir Osmanlı vatandaşı olsaydın, sana tavsiyem şuydu: Durumu iyi analiz et, ancak umudunu kaybetme. En önemlisi, vatanın bütünlüğüne ve bağımsızlığına zarar veren bu tür antlaşmalara karşı milli birlik ve beraberlik içinde hareket etmekti. Bu milli mücadele ruhu, aslında

  1. maddenin yarattığı olumsuz tabloya karşı en güçlü cevaptı.

  1. Maddenin Mirası ve Dersleri

Mondros Ateşkes Antlaşması ve özellikle

  1. maddesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecini hızlandıran en önemli faktörlerden biriydi. Bu madde, uluslararası hukukta 'güvenlik' kavramının nasıl siyasi çıkarlar doğrultusunda esnetilebileceğinin de acı bir örneğini teşkil ediyor. Deneyimlerime göre, bu tür durumlarla karşılaşıldığında, ulusal egemenliği ve bağımsızlığı korumak en kutsal görevdir.

Bugün bile, uluslararası ilişkilerde benzer durumlar yaşanabilir. Bir ülkenin iç işlerine karışmak veya stratejik bir noktayı kendi çıkarları için işgal etmek için türlü bahaneler üretilebilir. Bu yüzden,

  1. maddenin derslerini unutmamak, milli bilinç ve vatanseverlik duygularını canlı tutmak her zaman önemlidir. Tarih, bize böyle antlaşmaların asla sessizce kabullenilmemesi gerektiğini öğretiyor.