Türk edebiyatının tarihi dönemleri nelerdir?

Türk Edebiyatının Tarihi Dönemleri: Bir Yolculuk

Türk edebiyatının kökenleri ta

  1. yüzyıla, Orhun Yazıtları'na kadar uzanıyor. Bu devasa coğrafyada, farklı kültürlerle etkileşim içinde şekillenmiş zengin bir miras var karşımızda. Gelin, bu mirası ana hatlarıyla şöyle bir tarayalım.

  1. İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı (
  2. Yüzyıl -
  3. Yüzyıl)

Bu dönemin en önemli ve somut ürünü şüphesiz Orhun Yazıtları. Yenisey bölgesinde bulunan bu anıtlar, Türkçenin en eski yazılı örnekleri. Milattan sonra

  1. yüzyılda yazıldıkları düşünülen bu yazıtlar, Türklerin destansı anlatımlarını, devlet yönetimi anlayışlarını ve yaşam biçimlerini yansıtıyor. En bilinenleri Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Yazıtları. Bu dönemde edebiyat, daha çok sözlü gelenekle yaşadı. Sav (atasözü), koşuk (şiir) ve destan gibi nazım biçimleri yaygındı. Halkın günlük yaşantısı, kahramanlıkları, doğa olayları bu anlatıların temelini oluşturuyordu. Bu döneme ait çok fazla eser günümüze ulaşmamış olsa da, elimizdeki örnekler bile dilimizin ve anlatım gücümüzün ne denli eski ve köklü olduğunun kanıtı. Bu dönemin eserlerini okurken, sanki binlerce yıl öncesinin rüzgarını hissediyorsun, o atmosferi soluyorsun.

  1. Geçiş Dönemi Türk Edebiyatı (
  2. Yüzyıl -
  3. Yüzyıl)

Türklerin İslamiyet'i kabul etmesiyle birlikte edebiyatta da büyük bir değişim yaşandı. Bu dönem, eski Türk kültürü ile yeni İslam kültürü arasında bir köprü vazifesi gördü. Hem Arap ve Fars edebiyatının etkisi hissedilmeye başlandı hem de eski Türk anlatım biçimleri devam etti. Bu dönemin en önemli eserleri arasında Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacib, 1069-1070), Divanü Lügati’t-Türk (Kaşgarlı Mahmut, 1072-1074) ve Edip Pertek (Ahmed Yesevi) öne çıkıyor. Özellikle Kutadgu Bilig, siyasetname türünün ilk örneklerinden biri olarak kabul ediliyor ve devlet yönetimi, ahlak, mutluluk gibi konuları işliyor. Divanü Lügati’t-Türk ise, Türkçenin Arapçadan üstünlüğünü göstermek amacıyla yazılmış bir sözlük olmasının yanı sıra, dönemin Türk kültürünü, şiirlerini ve deyimlerini de barındırıyor. Bu eserler, Türkçenin sadece konuşulan bir dil olmadığını, aynı zamanda derin bir kültürel birikimi taşıdığını gösteriyor. Bu dönemin eserlerini anlamak için o dönemin diline ve kültürüne biraz aşina olmak faydalı olacaktır. Örneğin, Kaşgarlı Mahmut’un eserindeki dörtlükleri okuduğunda, halk şiirinin ne kadar erken temellerinin atıldığını görebilirsin.

  1. Divan Edebiyatı (
  2. Yüzyıl -
  3. Yüzyıl)

Bu dönem, Türk edebiyatının en süslü, en rafine ve en soyut evrelerinden biri. Saray çevresinde gelişen bu edebiyat, Arap ve Fars edebiyatının etkisiyle daha çok nazım ağırlıklıydı. Gazel, kaside, mesnevi, rubai, tuyuğ gibi nazım biçimleri kullanıldı. Şairler, aşk, şarap, doğa güzellikleri gibi temaları işlerken, kullandıkları dil hem Arapça ve Farsça kelimelerle zengindi hem de sembolik ve alegorik anlatımlara sahipti. Bu dönemin önemli isimleri arasında Mevlânâ Celaleddin Rumi (mesnevi, ilahi aşk), Hoca Dehhani (ilk divan şairi kabul edilir), Gülşehri (Mantıku’t-tayr çevirisi), Hz. Sultan Veled, Necati Bey, Baki (en büyük divan şairi kabul edilir), Fuzûlî (Leyla ile Mecnun, Beng ü Bade) ve Nedim (sarkı nazım biçimini geliştiren) yer alıyor. Divan edebiyatını anlamak için kullanılan mazmunları (şiirlerde tekrar eden kalıplaşmış benzetmeler, semboller) öğrenmek büyük önem taşıyor. Örneğin, 'bülbül-gül' ikilisi genellikle aşık ile maşuku, 'mey' ise dünyevi zevkleri veya ilahi aşkı temsil edebilir. Bu dönemin eserleri, adeta birer edebi sanat galerisi gibidir. Şiirlerdeki ince oyunları, kelime seçimlerini fark ettiğinde daha çok keyif alacaksın.

  1. Halk Edebiyatı (İslamiyet Öncesi ve Sonrası Devam Eden Gelenek)

Halk edebiyatı, aslında dönem dönem ayrılarak incelenmez, daha çok bir devamlılık gösterir. Ancak bu başlık altında, divan edebiyatının karşısında yer alan, halkın kendi dilinden, kendi kültüründen beslenen geleneği ele alalım. Bu edebiyat, sözlü gelenekte gelişmiş olup, ozanlar ve aşıklar aracılığıyla yaşatılmıştır. Koşma, semai, varsayı, destan gibi nazım biçimleri kullanılmıştır. Bu dönemde daha çok sevgi, yiğitlik, ölüm, doğa, dinî ve ahlaki öğütler gibi konular işlenmiştir. Bu edebiyatın en bilinen isimleri arasında Yunus Emre (hem divan hem halk edebiyatı sınırlarında yer alan, tasavvufi şiirleriyle tanınan en önemli isimlerden), Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan (aşk ve doğa şairi olarak bilinir), Dadaloğlu ve Seyranî gibi ozanlar bulunur. Halk edebiyatının en büyük gücü, samimiyeti ve anlaşılırlığıdır. Günlük hayattan alınmış sade bir dil kullanılması, okuyucuyla doğrudan bir bağ kurmasını sağlar. Karacaoğlan'ın şiirlerini okuduğunda, sanki bir Anadolu köyünde, bir çamlığın altında oturmuş, bir ozanı dinliyormuş gibi hissedersin. Bu dönemin eserlerini okurken, günümüz Türkçesiyle anlamak genellikle daha kolaydır.

Bu sadece bir başlangıç! Tanzimat, Servet-i Fünûn, Fecr-i Ati, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi gibi daha pek çok alt ve üst dönem var. Her biri kendi içinde ayrı bir dünyanın kapılarını aralıyor. Hangi döneme ilgi duyarsan duy, mutlaka keşfedilecek bir hazine bulacaksın. Başlangıç için Yunus Emre'den bir şiir veya Karacaoğlan'dan bir koşma okuyarak, halk edebiyatının o sıcaklığını yakalayabilirsin. Ya da Baki'nin bir gazelini okuyup, o dönemin inceliklerine bir adım atabilirsin. Keyifli okumalar!