Türkiye kurtuluş savaşında kaç ülkeyle savaştı?

Kurtuluş Savaşı'nda Kaç Cephede Savaştık?

Sevgili okuyucu, Türkiye'nin kaderini belirleyen o büyük mücadele, yani Kurtuluş Savaşı, aslında tek bir cepheye sıkıştırılamayacak kadar geniş ve karmaşık bir harekâttı. Eğer "kaç ülkeyle savaştık?" diye soruyorsan, cevabı doğrudan "şu kadar ülkeyle" diye vermek yerine, o dönemin siyasi haritasını ve mücadelenin niteliğini anlamak daha doğru olacaktır. Deneyimlerime göre, bu savaş sadece silahlı çatışmalardan ibaret değildi; aynı zamanda diplomasi, milli mücadele ruhu ve uluslararası ilişkilerin de bir dansıydı.

Batı Cephesi: Büyük Taarruz'un Yeri

Kurtuluş Savaşı denince akla ilk gelen cephe şüphesiz Batı Cephesi'dir. Burada Türkiye, Yunanistan Krallığı ile doğrudan ve en yoğun şekilde karşı karşıya geldi. Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından başlayan Büyük Taarruz, bu cephenin doruk noktasıydı. 26 Ağustos 1922'de başlayan ve 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da zaferle taçlanan bu operasyon, Yunan ordusunun Anadolu'dan sökülüp atılmasında kilit rol oynadı. Sadece Yunanistan değil, aynı zamanda İngiltere'nin de dolaylı desteği ve teşvikiyle hareket eden Yunan birlikleriyle mücadele edildiğini unutmamak gerek. İngilizler, Mondros Mütarekesi'nin ardından Anadolu'yu işgal eden kuvvetleriyle, özellikle de İtilaf Devletleri'nin bir parçası olarak Türkiye’nin egemenliğini tehdit ediyordu.

Güney Cephesi: Kahramanlık Destanları

Güney Cephesi ise daha farklı bir mücadele alanıydı. Burada karşımızda doğrudan bir ordu yerine, Fransa ve onun desteklediği Ermeni silahlı güçleri vardı. Urfa, Maraş ve Antep gibi şehirlerimizdeki direniş, bu cephenin en çarpıcı örneklerindendir. Maraş’ta Sütçü İmam’ın kıvılcımlandırdığı bayrak, sadece Fransız işgaline değil, aynı zamanda bölgedeki Ermeni çetelerinin de zulmüne karşı bir başkaldırıydı. Antep savunması ise, yaklaşık 11 ay süren destansı bir mücadeleyle, şehir halkının kendi imkânlarıyla işgalcilere karşı duruşunu simgeler. Bu cephede de İngiltere'nin bölgedeki çıkarları ve siyasi manevraları da dolaylı olarak hissediliyordu.

Doğu Cephesi: Sovyetler Birliği ile İlişkiler

Doğu Cephesi ise daha çok diplomatik manevraların öne çıktığı bir bölgeydi. Bu cephede doğrudan silahlı bir çatışma yaşanmasa da, Sovyetler Birliği ile olan ilişkiler, milli mücadelenin geleceği açısından hayati önem taşıyordu. Moskova Antlaşması (16 Mart 1921), Sovyetler Birliği'nin Türkiye Büyük Millet Hükümeti'ni tanıdığı ve destek verdiği önemli bir adımdı. Bu antlaşma sayesinde, Batı Cephesi’ndeki mücadeleye daha fazla odaklanma imkânı bulduk. Ancak, bölgedeki Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti ile de sınır anlaşmazlıkları ve bazı gerilimler yaşanmıştır. Kars Antlaşması (13 Ekim 1921) bu sorunları çözerek sınırlarımızı güvence altına almıştır.

İtilaf Devletleri ve Türkiye'nin Diplomasisi

Aslında Kurtuluş Savaşı'nı sadece belirli ülkelerle verilen bir mücadele olarak görmek eksik olur. Bu savaş, temelde İtilaf Devletleri'nin (Başta İngiltere, Fransa, İtalya ve sonradan dahil olan Yunanistan) Türkiye üzerindeki hakimiyet kurma çabasına karşı bir direnişti. Bu devletlerin her biri, kendi çıkarları doğrultusunda farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda Türkiye’yi baskı altına almaya çalıştı. Sevr Antlaşması, işte bu geniş çaplı işgal ve paylaşım planının bir ürünüydü. Bu nedenle, Kurtuluş Savaşı'nı bir anlamda tüm İtilaf Devletleri bloğuna karşı verilen bir bağımsızlık mücadelesi olarak da değerlendirebiliriz. Bu süreçte, Sivas Kongresi'nden sonra başlayan diplomatik girişimler ve Ankara Hükümeti'nin uluslararası alanda tanınma çabaları da en az cephedeki başarılar kadar önemliydi. Örneğin, Sovyetler Birliği ve Fransa ile yapılan antlaşmalar, dış desteği güvence altına alarak mücadelenin kazanılmasında kritik rol oynamıştır.

Eğer sen de bu dönemi daha iyi anlamak istersen, o dönemin gazete arşivlerini veya dönemin liderlerinin anılarını inceleyebilirsin. Bu tür kaynaklar, olayların arka planını ve o zorlu şartlarda verilen kararların ağırlığını daha iyi hissetmeni sağlar.