Rumi sene kaç?

Mevlana Celaleddin Rumi, yüzyıllar ötesinden günümüze ışık tutmaya devam eden, insanlığa derin felsefesi ve şiirleriyle rehberlik eden eşsiz bir bilgedir. Onun eserleri, fikirleri ve yaşamı, zamanın ötesinde bir evrenselliğe sahiptir. Peki, bu büyük düşünürün ve şairin yaşam hikayesi nasıl şekillendi? "Rumi sene kaç?" sorusu, aslında onun doğum ve vefat tarihlerine, dolayısıyla yaşadığı döneme işaret eder. Bu yazımızda, Rumi'nin hayatına yakından bakacak, doğumundan ölümüne kadar uzanan önemli kilometre taşlarını inceleyeceğiz.

Rumi'nin Doğumu ve Gençlik Yılları

Mevlana Celaleddin Rumi'nin hayatına dair ilk ve en temel bilgi, doğum tarihidir. Rumi, 30 Eylül 1207 tarihinde, günümüz Tacikistan sınırları içerisinde yer alan Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası, dönemin tanınmış alimlerinden ve mutasavvıflarından biri olan Bahaeddin Veled'dir. Bu durum, Rumi'nin çocukluğundan itibaren dini ve tasavvufi bir ortamda büyümesini sağlamıştır. Gençlik yılları, Moğol istilasının yarattığı büyük göç hareketleriyle çakışır. Ailesi, Moğol saldırılarından kaçarak Orta Asya'dan Anadolu'ya doğru uzun bir yolculuğa çıkmıştır. Bu yolculuk sırasında Nişabur, Bağdat, Mekke, Medine, Şam gibi önemli İslam şehirlerini ziyaret etmişler, Rumi de bu süreçte farklı kültürler ve düşüncelerle tanışma fırsatı bulmuştur. Son durakları, Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti ve kültür merkezi olan Konya olmuştur. Konya'ya yerleştiklerinde Rumi yaklaşık 20 yaşlarındaydı ve babasının vefatından sonra onun yerine geçerek dersler vermeye başlamıştır.

Şems-i Tebrizi ile Tanışması ve Dönüm Noktası

Rumi'nin hayatındaki en büyük dönüm noktası, 1244 yılında Şems-i Tebrizi ile tanışması olmuştur. Şems, gezgin bir derviş ve derin bir mutasavvıftı. Rumi ile Şems'in karşılaşması, sıradan bir tanışmadan çok öte, ruhani bir buluşma olarak kabul edilir. Bu tanışma, Rumi'nin hayatını ve düşünce dünyasını kökten değiştirmiştir. Şems'in etkisiyle Rumi, medresedeki derslerini bırakmış, kendini tamamen tasavvufa ve ilahi aşka adamıştır. Şems'in Konya'ya gelişi ve Rumi üzerindeki etkisi, bazı çevrelerce kıskançlıkla karşılanmış, bu durum Şems'in Konya'dan ayrılmasına neden olmuştur. Şems'in ayrılığı, Rumi'de derin bir üzüntü ve özlem yaratmış, bu özlem onun şiirler yazmaya başlamasına vesile olmuştur. Divan-ı Kebir (Büyük Divan) olarak bilinen eseri, büyük ölçüde Şems'e duyduğu aşk ve özlemin bir ifadesidir. Şems daha sonra geri dönse de, 1247 yılında trajik bir şekilde ortadan kaybolmuştur. Bu kayboluş, Rumi'yi daha da derinden etkilemiş ve onu ilahi aşka ve hakikate daha da yöneltmiştir.

Rumi'nin Vefatı ve Kalıcı Mirası

Şems'in ayrılışı sonrası Rumi, hayatının geri kalanını şiir yazmaya, sema ayinleri yapmaya ve düşüncelerini yaymaya adamıştır. Mesnevi, onun en bilinen ve en kapsamlı eseridir. Yaklaşık 26.000 beyitten oluşan bu eser, tasavvufi hikayeler ve alegoriler aracılığıyla ilahi aşkı, insan ruhunu ve evrenin sırlarını anlatır. Rumi, 17 Aralık 1273 tarihinde Konya'da vefat etmiştir. Vefat ettiği gece, Şeb-i Arus (Düğün Gecesi) olarak anılır, çünkü Rumi ölümü sevgiliye kavuşma, yani ilahi sevgiliye dönüş olarak görmüştür. Onun vefatı, tüm Konya halkını derinden üzmüş, cenaze törenine farklı din ve mezheplerden binlerce insan katılmıştır. Rumi'nin mirası, sadece yazdığı eserlerle sınırlı kalmamıştır. Onun öğretileri, Mevlevilik tarikatı aracılığıyla nesilden nesile aktarılmış, hoşgörü, sevgi ve barış mesajları tüm dünyaya yayılmıştır. Günümüzde bile Rumi'nin felsefesi, insanları birleştiren, farklılıkları aşan ve evrensel değerleri yücelten bir ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

Mevlana Celaleddin Rumi'nin hayatı, doğumundan vefatına kadar geçen her anıyla bir bilgelik ve ilahi aşk yolculuğudur. "Rumi sene kaç?" sorusu, bu büyük şahsiyetin sadece kronolojik zaman dilimini değil, aynı zamanda insanlık tarihindeki eşsiz yerini de işaret eder. Onun 1207'de başlayan ve 1273'te sona eren fiziki yaşamı, ardında bıraktığı ölümsüz eserleri ve felsefesiyle günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Rumi'nin mesajları, çağlar ve kültürler ötesinde yankılanmaya, insanlığa sevgi, hoşgörü ve anlayış yolunu göstermeye devam edecektir.