Fenomenoloji fenomen nedir?

Fenomenoloji: Bir "Şeylerin Kendisi" Deneyimi

Fenomenoloji, deneyimlerimize göre, dış dünyayı olduğu gibi, yargılardan ve ön kabullerden arınmış bir şekilde anlamaya çalışan bir felsefe akımıdır. Bu, kelimenin tam anlamıyla "fenomen" yani "görünen" şeylere odaklanmak demektir. Kulağa soyut gelse de, aslında hepimizin her an yaşadığı bir durum.

  1. Yaşadığımız Anın Kendisini Yakalamak: Epoché

Fenomenolojinin en temel araçlarından biri epoché, yani "paranteze alma"dır. Bu, bir olguya, bir nesneye veya bir duruma dair sahip olduğumuz tüm ön yargıları, inançları, teorileri bir süreliğine kenara çekmektir. Sanki bir fotoğraf çekerken arka planı flu yapıp sadece ana özneye odaklanmak gibi.

Deneyimlerime göre, günlük hayatımızda bunu yapmayı pek beceremeyiz. Örneğin, bir arkadaşının geç kaldığını düşün. Hemen aklına binlerce senaryo gelir: "Kesin unutmuştur", "Yine bir bahanesi vardır", "Belki de başına bir şey gelmiştir." Epoché ile bu düşünceleri bir kenara bırakıp sadece arkadaşının gelişini, onun tavrını, beden dilini olduğu gibi deneyimlemeye çalışırsın. Belki de gelir, sana kocaman bir gülücük atar ve hiç beklemediğin bir şekilde özür diler. İşte o an, senin ön yargılarınla örülmemiş, saf bir deneyim yaşamış olursun.

Örneğin, yeni bir yemek denediğinde, "Bu yemek kesinlikle lezzetsizdir" ön kabulüyle yaklaşırsan, o yemeğin kendi hakkındaki deneyimini kaçırırsın. Ama epoché ile, tadına odaklanırsan, baharatların yoğunluğunu, dokusunu olduğu gibi hissedebilirsin.

Pratik bir öneri: Bir sonraki sefer bir tartışmaya girdiğinde, karşı tarafın sözlerini dinlemeden kendi argümanını kurmaya çalışma. Önce onların söylediklerini, kendi ön yargılarını paranteze alarak dinlemeye odaklan. Bu, iletişimin kalitesini inanılmaz derecede artırabilir.

  1. "Niyetlilik" (Intentionality): Zihnimizin Sürekli Bir Şeye Yönelmesi

Fenomenolojiye göre zihnimiz asla boş değildir; her zaman bir şeye yöneliktir. Buna niyetlilik denir. Yani, düşünmek demek, bir şey hakkında düşünmektir; sevmek demek, birini veya bir şeyi sevmek demektir. Zihnimiz, aktif olarak dünyayla ilişki kurar.

Bu, hepimizin yaşadığı bir gerçektir. Odada tek başına olsan bile, düşüncelerinin bir konuya, bir anıya, bir beklentiye doğru aktığını fark edersin. Bir kitap okurken, kelimelerin anlamlarına yönelirsin. Bir çiçeğe bakarken, rengine, şekline, kokusuna yönelirsin. Bu sürekli yönelim, bizim dünyayla olan bağımızı oluşturur.

Düşün ki, bir konserdesin. Sadece müziği dinlemiyorsun, aynı zamanda çalınan enstrümanlara, solistinin enerjisine, kalabalığın coşkusuna da yöneliyorsun. Bu, senin konsere dair bütünsel deneyimini oluşturuyor. Fenomenoloji, bu "yönelişlerin" kendisini ve bize ne gösterdiğini anlamaya çalışır.

Deneyimlerime göre, niyetliliğin farkında olmak, odaklanma gücümüzü artırır. Örneğin, bir projeye başladığında, sadece projeye değil, projenin amacına, nasıl yapılacağına, sonuçlarına doğru zihnini yöneltirsin. Bu bilinçli yönelim, işleri daha verimli yapmanı sağlar.

  1. "Yaşantısal Dünya" (Lebenswelt): Hayatın Temel Zemini

Fenomenolojide yaşantısal dünya (Lebenswelt), bizim en temel, en arka planımızdaki deneyimler dünyasıdır. Bu, bilimsel açıklamaların, soyut teorilerin öncesindeki, bizatihi içinde yaşadığımız, anlamlandırdığımız dünyadır. Örneğin, bir insanın "açlık" deneyimi, bilimsel olarak kan şekerinin düşmesiyle açıklanabilir. Ancak yaşantısal dünya, o açlığın verdiği rahatsızlık, yemek yeme isteği, belirli bir yiyeceği arzulama gibi doğrudan hissettiğimiz şeyleri kapsar.

Bu, sabah uyandığında ilk hissettiğin, gün boyunca biriken, akşam yorgunluğuyla taçlanan, bütün bir günün sana ne hissettirdiğidir. Sabah kahvaltısının tadı, işe giderkenki trafik, karşılaştığın insanlar, yaptığın sohbetler, hepsi bu yaşantısal dünyanın bir parçasıdır. Ve bu dünya, her birey için benzersizdir.

Düşün ki, bir dağ evinde yalnızsın. Yaşantısal dünyan, şehrin kalabalığından, gürültüsünden tamamen farklıdır. Orada duyduğun sessizlik, gördüğün manzara, hissettiğin yalnızlık veya huzur, sana bambaşka bir deneyim sunar. Bu, bilimsel bir veri değil, senin bizzat içinde yaşadığın bir gerçektir.

Fenomenoloji, bu yaşantısal dünyanın derinliklerine inerek, insan deneyiminin zenginliğini ve çeşitliliğini anlamayı hedefler.

Pratik bir öneri: Günlük yaşantındaki küçük anlara odaklanmayı dene. Kahve fincanının sıcaklığını, yağmurun camdaki sesini, sevdiğin bir şarkının seni götürdüğü yeri. Bu küçük, "sıradan" görünen anlardaki zenginlik, yaşantısal dünyamızın temelini oluşturur ve farkındalık kazandıkça hayat daha anlamlı hale gelir.