Ekmel varlık delili kime aittir?

Ekmel Varlık Delili: Kimin Eseri?

Ekmel varlık delili, yani bir şeyin varlığının ancak kendisinden daha mükemmel bir varlığın olmasıyla açıklanabileceği argümanı, genellikle Aziz Anselm ile özdeşleştirilir.

  1. yüzyılda Canterbury Başpiskoposu olan Anselm, "Monologion" ve özellikle "Proslogion" adlı eserlerinde bu delili oldukça net bir şekilde ortaya koymuştur.

Ancak işin ilginç yanı, bu türden fikirlerin Anselm'den çok daha önce de dile getirilmiş olmasıdır. Örneğin, Platon'un "Devlet" adlı eserinde bahsettiği "İyi Ideasının güneşe benzetilmesi" veya Augustinus'un Tanrı'nın değişmezliği ve mükemmelliği üzerine düşünceleri, ekmel varlık delilinin köklerini oluşturur. Anselm, bu düşünceleri sistematikleştirerek ve daha mantıksal bir yapıya oturtarak delilin bugünkü formuna ulaşmasını sağlamıştır. Yani Anselm, bu fikri "icat etmiş" olmaktan çok, onu en güçlü ve açık haliyle sunmuştur diyebiliriz.

Delilin İşleyişi ve Mantığı

Ekmel varlık delili, temelde akıl yürütmeye dayanır. Şöyle ki: Tanrı dediğimiz varlık, en mükemmel varlıktır. En mükemmel varlık, hem akılda hem de gerçekte var olan varlıktır. Dolayısıyla, en mükemmel varlık gerçekte de var olmalıdır.

Kendi deneyimlerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, bu argüman ilk bakışta biraz karmaşık görünebilir. Ancak anahtar kelimeler şunlar:

  • Kavram: Zihnimizde "en mükemmel varlık" diye bir kavramımız var. Bu kavram, hayal edebileceğimiz tüm mükemmellikleri (bilgelik, güç, iyilik vb.) içerir.
  • Varoluş: Bir şeyin mükemmel olması için, sadece aklımızda değil, aynı zamanda gerçeklikte de var olması gerekir. Çünkü gerçekte var olmak, sadece akılda olmaktan daha büyük bir mükemmelliktir.
  • Sonuç: Eğer en mükemmel varlık sadece aklımızda olsaydı, o zaman ondan daha mükemmel bir şey olabilirdi: yani hem akılda hem de gerçekte var olan bir varlık. Bu durum, başta varsaydığımız "en mükemmel varlık" kavramıyla çelişir. Bu çelişkiyi gidermenin tek yolu, en mükemmel varlığın (Tanrı'nın) gerçekte de var olduğunu kabul etmektir.

Bu noktada, Gaunilo gibi düşünürlerin Anselm'e karşı getirdiği eleştiriler de önemlidir. Gaunilo, Anselm'in mantığını kullanarak "kayıp en mükemmel ada" örneğini verir. Yani "en mükemmel ada"yı düşünebiliriz ve bu adanın gerçekte var olması, sadece hayalimizde olmasından daha mükemmeldir. O halde en mükemmel ada da gerçekte var olmalıdır? Bu, akıl yürütmenin bir hatasıdır. Anselm ise bu eleştirilere karşı, Tanrı'nın eşsiz bir varlık olduğunu ve bu adanın örnek olamayacağını savunmuştur.

Farklı Yorumlar ve Etkileri

Anselm'den sonra birçok filozof bu delili ele almış ve farklı yorumlar getirmiştir. Bunlardan en bilinenlerinden biri René Descartes'indir. Descartes, "Meditasyonlar" adlı eserinde, tıpkı üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olması gibi, Tanrı'nın özünün varoluşunu içerdiğini savunur. Yani, tıpkı bir dağdan bağımsız bir vadi düşünemeyeceğimiz gibi, Tanrı'dan bağımsız bir varoluş düşünemeyiz.

Ancak bu delilin en önemli eleştirmenlerinden biri de Immanuel Kant'tır. Kant'a göre "var olmak" bir yüklem veya özellik değildir; bir kavramın gerçekliği olup olmadığını belirten bir koşuldur. Dolayısıyla, bir şeyin mükemmel olmasının tanımı içerisine "var olmak" eklenemez. Kant'ın bu eleştirisi, ekmel varlık delilinin felsefi tartışmalarında önemli bir dönüm noktası olmuştur.

Deneyimlerime göre, bu delil hala tartışılmakta ve farklı açılardan incelenmektedir. Bazıları için Tanrı'nın varlığına dair sağlam bir kanıtken, bazıları içinse mantıksal bir oyun veya bir dilsel yanılgı olarak görülür.

Pratik Yaklaşımlar ve Anlamı

Ekmel varlık delilini anlamak, sadece felsefi bir egzersiz değildir. Kendi iç dünyamızda da yankıları olabilir. Şöyle düşün: Elinde tuttuğun bir çakıl taşını hayal et. Sonra, aklında oluşturabileceğin en harika, en kusursuz, en değerli taşı hayal et. İşte o hayalindeki taşın sadece hayalinde olmasıyla, gerçekten var olması arasındaki farkı hissetmeye çalış. İşte ekmel varlık delili, bu türden düşünce deneyleriyle Tanrı'nın varoluşunu akıl yoluyla anlamaya çalışan bir yol.

Bu delil, doğrudan bir kanıt olmaktan çok, Tanrı kavramının kendi iç mantığına işaret eder. Eğer mükemmellik mümkünse ve bu mükemmelliğin en üst sınırını düşünüyorsak, o zaman o sınırın sadece bir fikir olarak kalmayıp, kendi kendisini gerçekleştirdiği bir varlık olduğunu kabul etmek, akla daha uygun görünebilir.

Eğer bu konu seni de düşündürdüyse, şunu tavsiye edebilirim: Kendi zihninde "en mükemmel" olarak niteleyebileceğin şeyleri düşün. Bunların sadece zihnimizde kalması mı daha mükemmel, yoksa gerçeklikte de var olması mı? Bu soru üzerine düşünmek, ekmel varlık delilinin mantığını kendi içinde deneyimlemene yardımcı olacaktır.