Manda ve himaye kabul edilemez hangi kongrede söylenmiştir?
Manda ve Himaye Kabul Edilemez: Samsun'dan Ankara'ya Bir Yürüyüş
Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı o tarihi süreçte, 10 Eylül 1919'da Erzurum Kongresi'nde yankılanan ve tüm yurtta bir umut ışığı yakan o sözler vardı ya, "Manda ve himaye kabul edilemez." İşte bu söz, sadece bir slogan değil, aynı zamanda Anadolu'nun dört bir yanından gelen delegelerin, işgal altındaki bir vatanın geleceği için verdikleri kararlı bir duruşun simgesiydi. Sen de bu tarihin tozlu sayfalarına göz attığında, o atmosferi hissetmek istersen, bu cümlenin ne kadar büyük bir ağırlık taşıdığını anlarsın.
Erzurum Kongresi: Vatanın Kaderinin Yeniden Yazıldığı Yer
Erzurum Kongresi, 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplandı. Bu kongre, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri'nin Anadolu'daki diğer cemiyetlerle bir araya geldiği en önemli toplantılardan biriydi. Kongrede alınan kararlar, milli mücadelenin temel ilkelerini belirledi. Hatta bu kararlar, sonrasında Sivas Kongresi'nde de teyit edilerek daha da güçlendirildi. Deneyimlerime göre, Erzurum Kongresi'nin en kritik maddelerinden biri, vatanın bütünlüğünün korunması ve herhangi bir yabancı devletin mandası veya himayesinin kabul edilmeyeceği yönündeydi. Bu, o dönemde İngiltere, Fransa gibi büyük güçlerin Anadolu'yu paylaşma niyetlerini açıkça ortaya koyduğu bir zamanda, adeta bir meydan okumaydı.
Peki, neden böyle bir karar alındı? O günkü Türkiye'nin durumu hiç de parlak değildi. Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış, ordular dağıtılmış, işgaller başlamıştı. İstanbul Hükümeti ise işgalcilere boyun eğmiş durumdaydı. Bu şartlar altında, ya tamamen bir esarete teslim olacaktık ya da kendi kaderimizi kendimiz çizecektik. İşte Erzurum Kongresi'ndeki o kararlılık, ikinci yolu seçtiğimizi gösteriyordu.
Manda ve Himaye Neden Kırmızı Çizgiydi?
Sen de merak edebilirsin, "Manda ve himaye neden bu kadar kesin bir dille reddedildi?" Cevabı basit ama bir o kadar da derin. Manda ve himaye, aslında bir ülkenin bağımsızlığını yitirmesi anlamına geliyordu. İster İngiliz mandası olsun, ister Fransız, sonuçta kendi egemenliğimizden vazgeçmek demekti. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine tamamen aykırı bir durum olurdu.
Mustafa Kemal Atatürk'ün de bizzat vurguladığı gibi, "Tam bağımsızlık" ilkesi, milli mücadelenin olmazsa olmazıydı. Bu, sadece siyasi bağımsızlık değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel bağımsızlık anlamına da geliyordu. Deneyimlerime göre, eğer o gün manda ve himaye kabul edilmiş olsaydı, bugün bambaşka bir ülkede yaşayacaktık; kendi kararlarımızı özgürce alamayan, başka devletlerin çıkarları doğrultusunda yönlendirilen bir toplum olacaktık. Bu yüzden, "Manda ve himaye kabul edilemez" sözü, bu coğrafyada yaşayan herkes için varoluşsal bir beyandı.
Neden Samsun'a Çıkış ve Erzurum'a Yürüyüş Önemli?
Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışı, milli mücadelenin fiili başlangıcı kabul edilir. Oradan Anadolu içlerine doğru yayılan direniş hareketi, Erzurum Kongresi ile kurumsallaşmaya başladı. Erzurum Kongresi'nin toplanma amacı, Doğu Anadolu'daki cemiyetleri bir araya getirerek ortak bir direniş hattı oluşturmaktı. Bu durum, Milli Mücadele'nin bir bölgesel hareket olmaktan çıkıp ulusal bir kimlik kazanmasında kritik bir rol oynadı.
Bu yolculuk, sadece coğrafi bir hareket değil, aynı zamanda halkın iradesinin bir araya gelme süreciydi. O delegeler, Anadolu'nun dört bir yanından gelip o kararı alırken, kendi bölgelerindeki halkın umutlarını ve beklentilerini de taşıyorlardı. Bu birleşme gücü, milli mücadelenin temelini oluşturdu.
Pratik Öneri: Tarihimizi Bilmek, Geleceğimizi Şekillendirir
Senin için en önemli tavsiye şudur: Tarihimizi sadece ezberlemekle kalmayalım. Erzurum Kongresi'ndeki o kararlılığı, bağımsızlık aşkını anlamaya çalışalım. Bugün dahi karşılaştığımız küresel baskılar veya ekonomik zorluklar karşısında, "Manda ve himaye kabul edilemez" ilkesinin bize nasıl bir yol gösterdiğini düşünelim. Kendi gücümüze inanmak, kendi kararlarımızı almak ve ulusal çıkarlarımızı her şeyin üstünde tutmak, dün olduğu gibi bugün de en büyük gücümüz. Bu mirasa sahip çıkmak hepimizin görevi.