Osmanlı Rus savaşı neden çıktı?

Osmanlı-Rus Savaşı Neden Çıktı?

Merhaba! Gel seninle şu Osmanlı-Rus savaşlarının temel nedenlerine bir göz atalım. Bu çatışmalar öyle bir anda patlak vermedi tabii ki. Yüzyıllardır süregelen bir rekabetin, farklı stratejik çıkarların ve dinî-millî duyguların birleşimiyle ortaya çıktı. Tek bir sebep bulmak yerine, bu karmaşık tabloyu birkaç ana başlıkta inceleyelim.

  1. Boğazlar ve Karadeniz Hakimiyeti: Stratejik Kilit Noktaları

Burası işin en temelinde yatan meselelerden biri. Karadeniz'in Akdeniz'e açılan kapısı olan Çanakkale ve İstanbul Boğazları, tarih boyunca büyük devletler için yaşamsal bir öneme sahipti. Rusya, coğrafi konumu itibarıyla güneye inmek, sıcak denizlere ulaşmak istiyordu. Karadeniz'deki varlığını artırmak ve ticari gemilerini serbestçe Akdeniz'e indirmek, Rusya'nın en büyük hedeflerindendi.

Osmanlı İmparatorluğu ise bu boğazların kendi egemenliğinde kalmasını sağlamaya çalışıyordu. Boğazlar, bir nevi imparatorluğun can damarıydı. Bu kontrolün kaybedilmesi, deniz ticaretinin ve askeri gücün zayıflaması anlamına geliyordu. Rusya'nın Boğazlar'da elde edeceği herhangi bir avantaj, doğrudan Osmanlı'nın Akdeniz ve Karadeniz'deki hakimiyetini tehdit ediyordu. Örneğin, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'na giden yolda da Rusya'nın Balkanlar'daki Panslavizm politikası ve Sırbistan ile Karadağ'a verdiği destek, zaten gergin olan ilişkilere tuzu biber ekti. Ruslar, Balkanlar'daki Hristiyan halkları Osmanlı egemenliğinden kurtarma bahanesiyle bölgedeki nüfuzunu artırmak istiyordu ki bu da dolaylı olarak Boğazlar'daki stratejik dengeleri etkiliyordu.

Pratik bir bakış açısıyla düşündüğünde: Bu durumu, senin evin girişindeki anahtarın kimde olacağı meselesi gibi düşünebilirsin. Anahtar hem evin güvenliği hem de istediğin zaman dışarı çıkabilmen için kritik. İşte Boğazlar da Osmanlı için buydu.

  1. Balkanlar'daki Slav Halkları ve Panslavizm: Bir Ulusların Uyanışı

Balkanlar, çok uluslu bir yapıya sahipti ve Osmanlı İmparatorluğu'nun uzun süredir hakim olduğu bir bölgeydi. Ancak

  1. yüzyılda milliyetçilik akımları yükseliyordu. Özellikle Rusya, kendisini tüm Slav halklarının koruyucusu olarak görüyordu. Bu düşünceye Panslavizm deniyor.

Rusya, Balkanlar'daki Sırplar, Bulgarlar, Yunanlar gibi Ortodoks Hristiyan halkların Osmanlı egemenliğinden kurtulmalarını teşvik ediyordu. Hatta onlara silah ve destek bile veriyordu. Bu, hem Rusya'nın bölgedeki nüfuzunu artırmanın hem de Osmanlı'yı içeriden zayıflatmanın bir yoluydu. Osmanlı İmparatorluğu ise bu durumla başa çıkmakta zorlanıyordu çünkü aynı zamanda kendi içindeki farklı etnik grupların milliyetçi talepleriyle de uğraşıyordu.

Örneğin, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı öncesinde Bulgaristan'da çıkan isyanlar ve bunun Osmanlı tarafından acımasızca bastırılması (özellikle Batılı kaynaklarda yer alan "Bulgar Katliamları" anlatısı), Rusya'ya müdahale etmek için büyük bir gerekçe sağladı. Rusya, "kardeş halkları" kurtarma sloganıyla Osmanlı'ya savaş ilan etti. Deneyimlerime göre, bu tür "dini veya etnik kardeşlik" argümanları, siyasi ve stratejik hedeflerin örtüsü olarak sıkça kullanılır.

Sana bir öneri: Tarihi olayları anlamak için sadece resmi açıklamalara değil, olayın farklı taraflarının nasıl yorumladığına da bakmak gerekir. Balkanlar'daki Slav milliyetçiliği, kendi içinde karmaşık dinamiklere sahipti ve Rusya bunu kendi lehine çevirdi.

  1. Kırım Savaşı ve Sonrası Yansımalar: Bir Kırılma Noktası

Kırım Savaşı (1853-1856), Osmanlı-Rus rekabetinin en bilinen dönüm noktalarından biridir. Bu savaşın temelinde de yine Boğazlar, kutsal yerler (özellikle Kudüs'teki Ortodoks ve Katolik kiliselerinin statüsü konusundaki anlaşmazlıklar) ve Rusya'nın Osmanlı üzerindeki nüfuzunu artırma isteği yatıyordu.

Bu savaşta İngiltere ve Fransa, Osmanlı'nın yanında yer aldı. Çünkü Rusya'nın güçlenmesi ve Akdeniz'de genişlemesi, kendi çıkarlarına tehdit oluşturuyordu. Sonuçta Osmanlı savaşı kazanmış gibi görünse de, aslında daha fazla Batı finansmanına ve etkisi altına girdi. Kırım Savaşı'nın ardından imzalanan Paris Antlaşması (1856), Karadeniz'in tarafsızlaştırılmasına ve savaş gemilerine kapalı olmasına hükmetti. Ancak bu durum Rusya'yı tatmin etmedi ve Rusya, antlaşmanın ilgili maddelerini bir süre sonra geçersiz saydı.

Bu savaşın Osmanlı için en büyük zararı, savaş giderleri nedeniyle artan borçlar ve Batılı devletlere olan bağımlılığın artmasıydı. Yani, dışarıdan destek almak, içsel olarak zayıflamanın bir yolu haline gelmişti. Bu da ilerleyen yıllarda Rusya'nın yeniden sahneye çıkması için bir zemin hazırladı. Deneyimlerime göre, büyük bir savaşın hemen ardından gelen barış dönemi genellikle yeni bir çatışmanın tohumlarını barındırır, özellikle de savaşın temel nedenleri çözülmemişse.

Özetle: Osmanlı-Rus savaşlarının altında yatan sebep ağı karmaşık olsa da, Boğazlar, Balkanlar'daki milliyetçilik ve Rusya'nın güneye inme politikası en belirgin dinamiklerdir. Tarihi anlamak, bu çok yönlü nedenleri bir arada değerlendirmekle mümkün.