Hatti müdafaa yoktur sathi müdafaa vardir hangi savasta soylemistir?
"Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır." Sözü Hangi Savaşta Söylenmiştir?
"Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır." sözü, Türk Kurtuluş Savaşı'nın en kritik anlarından birinde, 23 Ağustos - 13 Eylül 1921 tarihleri arasında yaşanan Sakarya Meydan Muharebesi sırasında Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiştir. Bu söz, Türk askerinin dönemin en güçlü ordularından birine karşı verdiği mücadeleyi özetleyen tarihi bir çağrıdır.
Şimdi bu sözün derinliğine ve Sakarya Meydan Muharebesi'ndeki önemine birlikte bakalım:
- "Hatt-ı Müdafaa" ve "Sath-ı Müdafaa" Farkı: Bir Paradigma Değişikliği
Geleneksel savaş anlayışında "hatt-ı müdafaa" yani savunma hattı, coğrafi bir çizgi üzerinde mevzilenmiş askerlerin bu hattı tutmaya çalıştığı bir taktikti. Eğer bu hat yarılırsa, savunma çökerdi. Ancak Sakarya Nehri'nin doğusu, Türk askerinin coğrafi olarak dezavantajlı olduğu bir alandı. Düşmanın üstün ateş gücü ve sayısal üstünlüğü karşısında belirli bir hattı tutmak imkansıza yakındı.
Atatürk'ün "sath-ı müdafaa" ile kastettiği ise çok daha farklıydı. Bu, belirli bir hattı değil, tüm vatan toprağını bir savunma alanı olarak görmektir. Yani, düşman her nerede ilerlerse ilerlesin, orası savunulmalıydı. Bu, cephe hattının kırılması durumunda bile mücadelenin devam etmesi, geri çekilmeyip geriden destek sağlaması anlamına geliyordu. Deneyimlerime göre bu, askerlerin moralini yükselten ve geri çekilme psikolojisini kıran muazzam bir stratejik hamleydi.
Düşünün ki, bir köyde çatışma var ve o köy düştü diyelim. Geleneksel anlayışta o köyün düşmesi, o bölge için savunmanın bittiği anlamına gelirdi. Ama sath-ı müdafaa anlayışında, o köyün düşmesi demek, bir sonraki köyün savunmaya geçmesi demekti. Bu, sürekli bir ileri ve geri harekatı demekti ama en önemlisi, vatanın her karış toprağının savunulması demekti.
- Sakarya Meydan Muharebesi'nin Zorlukları ve Rakamlarla Gerçekler
Sakarya, Türk tarihi için bir dönüm noktasıdır. Neden mi? Çünkü bu savaşta karşılaştığımız tablo oldukça ağırdı:
- Askeri Güç: Yunan ordusu yaklaşık 120.000 kişilik bir kuvvetle ilerliyordu. Türk ordusu ise başlangıçta yaklaşık 100.000 askerden oluşuyordu, ancak zamanla bu sayı değişti. Bu sayısal dezavantaj, savaşın ne kadar çetin geçtiğinin bir göstergesi.
- Cephane ve Lojistik Sorunları: Türk ordusunun cephane ve mühimmat konusunda ciddi sıkıntıları vardı. Hatta bazı askerler mermilerini bile sayarak kullanmak zorunda kalıyordu. Bu durum, "sath-ı müdafaa" anlayışının ne kadar büyük bir fedakarlık gerektirdiğini gösteriyor. Düşman bombardımanları ve taarruzları karşısında, tükenen cephaneye rağmen askerlerin cepheyi terk etmemesi olağanüstü bir durumdu.
- Zaman Faktörü: Savaş tam 22 gün 22 gece sürdü. Bu kadar uzun süren ve üst üste gelen saldırılara karşı direnmek, insanüstü bir gayret gerektiriyordu.
- Atatürk'ün Vurulma Tehlikesi: Bu savaş sırasında Atatürk'ün kendisi de sağ göğüs kemiğinden yaralandı. Çıkan şarapnel parçası hala Ankara'daki Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde sergileniyor. Bu kişisel fedakarlık, komutanın askeriyle birlikte aynı zorlukları paylaştığının en somut kanıtıdır.
Bu rakamlar ve bilgiler, "sath-ı müdafaa"nın sadece bir söz olmadığını, aynı zamanda ölüm kalım mücadelesinin bir yansıması olduğunu gösteriyor.
- "Büyük Taarruz" Öncesi Son Savunma Hattı
Sakarya Meydan Muharebesi'nin kazanılması, Türk ordusunun savunma gücünü pekiştirdiği gibi, gelecekteki saldırıları için de bir zemin hazırladı. Bu zafer, Yunan ordusunun Anadolu'daki ilerleyişini durdurdu ve onları savunmaya zorladı. Deneyimlerime göre, bir ordunun savunma hattını kırmak, onu büyük ölçüde yıpratır ve demoralize eder. Sakarya'da yaşanan tam olarak buydu.
Bu savaşın ardından geçen bir yıl boyunca Türk ordusu hem dinlendi hem de eksiklerini tamamladı. İşte bu hazırlık dönemi, 26 Ağustos 1922'de başlayan ve tarihimize Büyük Taarruz olarak geçen o büyük zaferin de habercisi oldu.
Pratik Bir Öneri
Eğer bir hedef peşinde koşuyorsan ve işler düşündüğün gibi gitmiyorsa, ilk aklına gelen "hattı müdafaa"yı terk etmek olmamalı. Belki de stratejini "sath-ı müdafaa"ya çevirmelisin. Yani, sadece belirli bir noktaya odaklanmak yerine, tüm süreci, tüm kaynaklarını ve tüm enerjini daha geniş bir alana yayarak mücadelene devam etmelisin. Bu, sana beklenmedik çıkış yolları sunabilir.