Osmanlı Devleti'nde halk ilk kez ne ile yönetime katılmıştır?

Meşrutiyetin İlânı ve Halka Yansıması

Osmanlı Devleti'nde halkın yönetime katılması süreci, aslında uzun yıllar boyunca farklı evrelerden geçerek şekillendi. Ancak bu katılımın somut bir şekilde başladığı ve kanunlarla güvence altına alındığı ilk önemli adım, şüphesiz ki 1876'da Birinci Meşrutiyet'in ilânı ile gerçekleşti. Bu olay, saltanat sisteminden parlamenter bir sisteme geçişin ilk sinyalleriydi ve halkın kendi temsilcileri aracılığıyla söz sahibi olmasının önünü açtı.

İlk Parlamento Deneyimi ve Seçimler

Meşrutiyet'in ilânıyla birlikte bir anayasa, yani Kanun-ı Esasi hazırlandı ve bununla birlikte bir meclis-i mebusan (milletvekilleri meclisi) kuruldu. Bu meclisin üyeleri, halk tarafından seçiliyordu. O dönemdeki seçim usulleri elbette günümüzdeki gibi değildi; oy kullanma hakkı belirli bir mülkiyet veya vergi şartına bağlıydı ve seçmen sayısı sınırlıydı. Yine de bu, Osmanlı halkının tarihinde ilk defa kendi seçtiği temsilcilerle kanun yapma sürecine dahil olması anlamına geliyordu. Hatırladığım kadarıyla, bu ilk mecliste sadece yaklaşık 400 civarı milletvekili bulunuyordu. Bu, bugünün standartlarına göre oldukça az görünse de, o dönemin koşullarında devrim niteliğindeydi.

Meclis-i Mebusan'ın Yetkileri ve Sınırlılıkları

Bu yeni sistemde meclis, kanun teklif etme, kabul etme veya reddetme gibi önemli yetkilere sahipti. Hükümetin icraatları denetlenebiliyor, bütçe onaylanıyordu. Ancak bu yetkiler mutlak değildi. Padişahın meclisi açma, kapatma ve sürgüne gönderme gibi geniş yetkileri de vardı. Bu nedenle ilk meşrutiyet dönemi, padişah ile meclis arasındaki güç mücadelesinin de bir nevi sahnesi oldu. Bu arada, padişahın meclisi toplama yetkisinin olması, bir yandan da temsil gücünü sınırlandıran bir durumdu.

Halkın Katılımının Önemi ve Sonrası

Peki, bu halkın yönetime katılması neden bu kadar önemliydi? Çünkü ilk kez halk, kendi kaderi üzerinde doğrudan olmasa da dolaylı olarak söz sahibi olmaya başlamıştı. Bu, toplumsal ve siyasi bilinçlenmeyi de beraberinde getirdi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın bahane edilerek meclisin kapatılması ve anayasanın askıya alınması, halkın yönetime katılımını bir süre sekteye uğrattı. Ancak bu deneyim, unutulmadı ve ilerleyen yıllarda ikinci meşrutiyetin ilanıyla birlikte halkın siyasi hayattaki rolü daha da pekişti. Bu ilk adım, Osmanlı'nın modernleşme yolundaki en belirgin göstergelerinden biriydi diyebiliriz.