Alevilik Bektaşilik hangi Mezheptendir?
Alevilik ve Bektaşilik: Mezhep Kimliği Üzerine Bir Bakış
Alevilik ve Bektaşilik denince akla hep bir karışıklık gelir, değil mi? Sıkça sorulan o soru: "Bunlar hangi mezhepten?" Açıkçası, bu sorunun cevabı o kadar da basit değil. Geleneksel Sünni-Şii ayrımının dışına çıkan, kendine özgü bir yol süren iki büyük topluluktan bahsediyoruz.
Deneyimlerime göre, bu sorunun kökeninde yatan şey, İslam içindeki temel ayrım noktalarını anlamaktan kaynaklanıyor. Sünniler, Hz. Muhammed'den sonra hilafet konusundaki ayrılıktan doğmuşlar. Şiiler ise Hz. Ali'nin imametini savunuyorlar. Alevilik ve Bektaşilik ise, bu iki ana damardan beslenmiş olsalar da, daha çok Hz. Ali'nin manevi mirasına ve Ehl-i Beyt sevgisine odaklanırlar.
Asıl önemli fark, ibadet biçimleri ve inanç sistemlerindeki farklılıklar. Örneğin, Aleviler ve Bektaşilerde namaz kılma şekli, oruç tutma anlayışı, hatta dini bayramları kutlama biçimleri bile Sünnilerden ayrılır. Cem ibadeti, aydınların deyimiyle "yolun erkânını yürüten bir ibadet" olarak bilinir ve burada dönen semahlar, okunan nefesler, verilen lokmalar hem bir araya gelmeyi hem de manevi bir dönüşümü ifade eder.
Alevilik ve Bektaşilikteki cem ibadetini şöyle düşün: Kapalı kapılar ardında yaşanan bir ibadet değil bu. Bir pirin rehberliğinde, canların bir araya gelip hakka yürüdüğü bir buluşma. Hatta cemlerde okunan yüzlerce yıllık deyişler ve nefesler var ki, bunları derleyen araştırmacılar (örneğin, Abdülbaki Gölpınarlı gibi isimler) bu geleneğin ne kadar köklü olduğunu gösteriyor.
İnanç ve Uygulama Farklılıkları
En temel farklılıklardan biri, Alevilik ve Bektaşilikte şeriatın ruhani boyutuna daha çok vurgu yapılması. Sünnilerde şeriat, yani dini kurallar ve uygulamalar daha belirgindir. Oysa Alevilik ve Bektaşilikte, özellikle Hacı Bektaş Veli'nin öğretileriyle şekillenmiş olan "yol" anlayışında, insanın içsel arınması, vicdanı ve ahlakı ön plandadır. Bu da "dört kapı kırk makam" gibi kavramlarla ifade edilir. Kısaca, insanı olgunlaştırmayı hedefler.
Bu yolculukta, kâmil insan olma ideali yatar. Bu, tasavvufi bir anlayışa işaret eder. Bektaşilik, daha çok tarikat yapısı içerisinde gelişmiş bir tasavvuf ekolü olarak görülebilir. Alevilik ise daha geniş bir topluluğu ifade eder. Her ikisinde de Hz. Ali'nin ilmi ve manevi kişiliği merkeze alınır.
Rakamsal bir örnek vermek gerekirse, Türkiye'de resmi rakamlara göre Alevi nüfusunun oranının %15-20 civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu oran, bölgesel farklılıklar gösterse de, oldukça önemli bir kesimi temsil ediyor.
Alevilik ve Bektaşilik Arasındaki İlişki
Alevilik ve Bektaşilik arasındaki bağ ise oldukça güçlü. Hacı Bektaş Veli, bu iki geleneğin manevi lideri olarak kabul edilir. Bektaşilik, Hacı Bektaş Veli'nin öğretilerinin bir tarikata dönüşmüş halidir. Alevilik ise bu öğretileri benimseyen, ancak daha geniş bir toplumsal yapı içinde farklı coğrafyalarda, farklı yerel geleneklerle harmanlanmış bir yaşam biçimidir.
Yani şöyle düşün: Bektaşilik, Aleviliğin belirli bir tarikatlaşmış biçimidir diyebiliriz. Elbette zamanla farklı yorumlar ve gelişimler olmuştur. Örneğin, Yeniçeri Ocağı'nın Bektaşiliği benimsemesiyle Bektaşilik daha geniş bir alana yayılmıştır. Bugün de hala dünyada milyonlarca insanın bağlı olduğu bir manevi akımdır.
Öğrenmek ve Anlamak İçin Ne Yapmalı?
Eğer bu yol hakkında daha fazla bilgi edinmek istersen, ilk adım olarak bazı temel eserlere göz atabilirsin. Yunus Emre'nin deyişleri, Pir Sultan Abdal'ın nefesleri bu geleneğin manevi dilini anlamana yardımcı olacaktır. Bunlar sadece şiir değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir.
Bölgenizdeki Alevi köylerini, cemevlerini ziyaret etmek, orada yaşayan insanlarla samimi sohbetler yapmak da en etkili yollardan biri. Tabii ki saygı çerçevesinde, merak eden bir öğrenci gibi yaklaşırsan, çoğu insan bildiğini, yaşadığını anlatmaktan memnuniyet duyar. Kendi deneyimlerime göre, insanlarla doğrudan temas kurmak, kitaplardan daha fazla ışık tutar.
Son olarak, unutmamak gerekir ki, Alevilik ve Bektaşilik tek bir kalıba sığdırılamayacak kadar zengin ve derin geleneklerdir. Önemli olan önyargısız bir şekilde, samimi bir merakla yaklaşmaktır.