Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atan 1921 ve 1924 Anayasaları, farklı dönemlerin ve ihtiyaçların ürünü olsalar da, her ikisi de Türk siyasi hayatında önemli birer kilometre taşıdır. Peki, bu iki anayasanın ortak özellikleri nelerdir? Gelin, bu soruyu birlikte inceleyelim.
Milli Egemenlik İlkesi
Her iki anayasanın da temelinde milli egemenlik ilkesi yatmaktadır. 1921 Anayasası, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ifadesiyle bu ilkeyi açıkça vurgularken, 1924 Anayasası da aynı ilkeyi benimsemiştir. Bu, devletin gücünün kaynağının halk olduğu ve yönetim yetkisinin halk tarafından seçilen temsilciler aracılığıyla kullanıldığı anlamına gelir. Her iki anayasa da saltanatın kaldırılması ve cumhuriyetin ilanıyla bu ilkeyi pekiştirmiştir.
Güçler Birliği İlkesi
1921 ve 1924 Anayasalarının bir diğer ortak özelliği ise güçler birliği ilkesini benimsemiş olmalarıdır. Bu ilke, yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin tek bir organda, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) toplandığı anlamına gelir. Özellikle 1921 Anayasası, savaş koşullarının getirdiği olağanüstü durum nedeniyle bu ilkeyi daha da belirginleştirmiştir. 1924 Anayasası'nda ise güçler ayrılığı ilkesine doğru bir geçiş gözlemlense de, TBMM'nin üstünlüğü devam etmiştir.
Laiklik İlkesinin Temelleri
Her ne kadar 1921 ve 1924 Anayasaları doğrudan laiklik ilkesini açıkça ifade etmeseler de, laikliğe giden yolun taşlarını döşemişlerdir. Özellikle 1924 Anayasası'nda yapılan değişikliklerle, din ve devlet işlerinin ayrılması yönünde önemli adımlar atılmıştır. Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması gibi uygulamalar, laiklik ilkesinin zamanla benimsenmesine zemin hazırlamıştır.
Sonuç
1921 ve 1924 Anayasaları, farklı dönemlerin ihtiyaçlarına cevap verirken, milli egemenlik ilkesi, güçler birliği ilkesi ve laikliğe giden yolda atılan adımlar gibi ortak özelliklere sahiptir. Bu iki anayasa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecinde önemli birer rol oynamış ve günümüzdeki anayasal düzenin temellerini atmıştır.