Ortaçağ nasıl bir dönemdi?
Ortaçağ: Karanlık mı, Dönüşüm mü?
Ortaçağ denince aklına hemen ne geliyor? Karanlık, veba, cadı avları, derebeylikler... Genelde böyle bir algı var, değil mi? Ama sana şunu söyleyeyim, bu döneme sadece bu gözle bakmak, resmin çok küçük bir kısmını görmek olur. Yaklaşık MS 500'den 1500'e kadar süren bu bin yıllık süreç, aslında sandığından çok daha karmaşık, çok daha dinamik ve evet, çok daha ilginçti. Deneyimlerime göre, bu dönemi anlamak için üç ana konuya odaklanmak gerekiyor: toplumsal yapı, dinin etkisi ve bilimin durumu.
- Feodal Sistem ve Gündelik Hayatın Gerçekleri
Ortaçağ'ın en belirgin özelliklerinden biri, kesinlikle feodal sistemdi. Bu, öyle basit bir toprak ağalığı meselesi değildi, bütün bir toplumsal düzeni şekillendiriyordu. En tepede kral, altında büyük toprak sahipleri (dükler, kontlar), onların altında şövalyeler ve en altta da serfler vardı. Serfler, toprağa bağlı köylülerdi. Özgür değillerdi, toprakla birlikte alınıp satılabiliyorlardı ve ürettiklerinin büyük bir kısmını derebeylerine vermek zorundalardı. Örneğin, Fransa'daki serflerin çoğu, hasatlarının %25 ila %50'sini derebeyine vergi olarak öderdi. Düşünsene, bütün yıl çalışıyorsun ve yarısı başkasına gidiyor. Bu, onların hayatını doğrudan etkileyen bir gerçekti.
Gündelik hayat da bizden çok farklıydı. Şehirler, özellikle Erken Ortaçağ'da küçüktü ve nüfusun büyük çoğunluğu kırsalda yaşıyordu. Evler genelde ahşap ve kerpiçtendi, hijyen anlayışı bugünküne göre çok zayıftı. Ortalama yaşam süresi mi? Veba gibi salgınları saymazsak bile, 30-40 yaş civarındaydı. Çocuk ölümleri çok yüksekti. Beslenme de oldukça basitti: tahıllar (ekmek, lapa), sebzeler ve nadiren et. Şeker yerine bal kullanılırdı. Kısacası, hayatta kalmak başlı başına bir mücadeleydi ve bu mücadele, insanların yaşam biçimlerini, inançlarını ve dünyayı algılama şekillerini derinden etkiliyordu.
- Dinin Her Şeyi Kapsayan Gücü
Ortaçağ'ı din olmadan anlamak imkansız. Hristiyanlık, Batı Avrupa'da hayatın her zerresine nüfuz etmişti. Kilise, sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda en büyük toprak sahibi, en büyük eğitim kurumu ve en büyük siyasi güçtü. Krallar bile taç giyerken papanın onayına ihtiyaç duyabiliyordu. Örnek mi? 1075'teki Canossa Olayı'nda Kutsal Roma İmparatoru IV. Henry'nin, Papa VII. Gregorius'tan af dilemek için karda üç gün beklemesi, Kilise'nin siyasi gücünü net bir şekilde gösterir.
İnsanların ruh hallerini ve davranışlarını da din şekillendiriyordu. Cennet ve cehennem inancı, günah ve kefaret kavramları, hayatın her anına sinmişti. Katedraller, Ortaçağ'ın en muhteşem mimari eserleriydi ve yapımları on yıllar, hatta yüz yıllar sürebiliyordu. Örneğin, Notre Dame Katedrali'nin yapımı 1163'te başlayıp yaklaşık 200 yıl sürmüştür. Bu yapılar, sadece ibadet yeri değil, aynı zamanda toplumun gücünü, inancını ve sanat anlayışını sergileyen anıtlardı. Haçlı Seferleri de dinin siyaset ve savaş üzerindeki etkisinin en bariz örneklerinden biriydi. 1095'ten 1291'e kadar süren bu seferler, Doğu ve Batı arasındaki etkileşimi artırsa da, aynı zamanda büyük yıkımlara ve ölümlere yol açtı.
- Bilim ve Bilginin Saklı Gelişimi
"Karanlık Çağlar" tabiri, bilimin tamamen durduğu gibi bir yanlış anlaşılmaya yol açıyor. Evet, Antik Yunan ve Roma'daki bilimsel ilerlemeler kadar hızlı bir gelişme yaşanmadı ama bilim tamamen durmadı. Aksine, bazı alanlarda önemli gelişmeler kaydedildi ve bilgi, manastırlarda ve daha sonra kurulan üniversitelerde korunup geliştirildi.
Özellikle Erken Ortaçağ'da manastırlar, bilginin koruyucusu ve aktarıcısıydı. Keşişler, Antik metinleri kopyalayıp koruyarak, bilginin yok olmasını engellediler.
- yüzyıldan itibaren ise Avrupa'da üniversiteler kurulmaya başlandı. Bologna (1088), Paris (1150) ve Oxford (1167) gibi üniversiteler, bugün bildiğimiz üniversite sisteminin temellerini attı. Bu kurumlarda teoloji, hukuk ve tıp gibi alanlarda eğitim veriliyordu. Tıp alanında, Antik Yunan metinlerinin Arapça çevirileri üzerinden önemli ilerlemeler kaydedildi. Örneğin, İbn-i Sina'nın "Tıp Kanunu" adlı eseri, Batı'da yüzyıllarca temel tıp ders kitabı olarak kullanıldı.
Matematik ve astronomi de gelişme gösteren alanlardı. Arap rakamlarının (Hindistan'dan gelip Araplar aracılığıyla Avrupa'ya ulaşan 0-9 sistemi) Avrupa'ya girişi, hesaplamayı çok kolaylaştırdı. Bu, ticaretin ve mimarinin gelişmesinde kilit rol oynadı. Pusulanın ve matbaanın (her ne kadar Ortaçağ'ın sonlarına doğru gelse de) icadı gibi teknolojik gelişmeler de, bilginin yayılmasını ve keşiflerin önünü açtı. Yani Ortaçağ, sanılanın aksine, tamamen durağan bir dönem değil, bir sonraki dönemin, yani Rönesans'ın temellerinin atıldığı bir geçiş dönemiydi.