Sanat adı verilen bir şey yoktur aslında sadece sanatçılar vardır sözü kime ait?
Sanat mı, Sanatçı mı?
O meşhur söz var ya, "Sanat adı verilen bir şey yoktur, sadece sanatçılar vardır." Bunu kim söylemiş diye merak ediyorsan, doğrudan cevaba geçelim: Bu sözü söyleyen kişi, Fransız filozof ve sosyolog Jean Baudrillard.
Deneyimlerime göre bu söz ilk duyulduğunda biraz kafa karıştırıcı olabilir. Sanki sanat dediğimiz o yüce, soyut kavramı çöpe atıp yerine insanları koymak gibi. Ama biraz eşelediğimizde aslında ne kadar derin bir anlam taşıdığını görüyoruz. Baudrillard burada sanatın kendiliğinden var olmadığını, onu yaratan, ona anlam yükleyen ve onu bizimle buluşturan sanatçılar olduğunu vurguluyor. Yani bir tablo, bir heykel, bir müzik eseri kendi başına bir "sanat" olmaktan çok, onu yaratan kişinin zihninin, duygularının, yeteneğinin ve hatta o anki ruh halinin bir yansımasıdır.
Sanatın Tanımı Değişiyor mu?
Bu söz, sanatın ne olduğuna dair klasik tanımları sorgulatıyor. Tarih boyunca sanatın ne olduğu konusunda pek çok farklı görüş ortaya atılmış. Rönesans döneminde Leonardo da Vinci gibi ustalar için sanat, bilimi ve gözlemi birleştiren bir uğraştı. Van Gogh için sanat, iç dünyasının fırtınalı bir ifadesiydi. Warhol ise sanatı popüler kültürün bir parçası haline getirerek sınırlarımızı zorladı.
Örneğin, Duchamp'ın "Çeşme" eserini düşün. Bir pisuvarı alıp bir sergiye koymak, başlı başına bir sanat mıdır, yoksa bu eylemi yapan sanatçının kendisi midir sanatı yaratan? Baudrillard'ın bakış açısı, Duchamp'ın bu tür "hazır nesne" (readymade) eserleriyle daha da anlam kazanıyor. Eserin kendisinden çok, onu bir sanat objesi olarak sunan sanatçının niyeti ve eleştirel duruşu öne çıkıyor.
Sanatçı ve Eser Arasındaki Bağ
Sanatçının kimliği, eserine bambaşka bir boyut katabilir. Bir eseri değerlendirirken, ister istemez sanatçının hayatına, düşüncelerine, yaşadığı döneme dair bilgilerimiz bizi etkiler. Bir sanatçının geçmişinde yaşadığı travmalar, onu ilham veren şeyler, sanatsal bir duruşu veya politik bir duruşu olması, onun eserini anlamlandırmamızda kritik rol oynar.
Şöyle düşün: Salvador Dalí'nin resimlerine baktığında, onun o akıl almaz, sürreal dünyasını sadece fırça darbeleriyle değil, aynı zamanda onun çılgın kişiliği, kabusları ve takıntılarıyla da ilişkilendirirsin. Ya da Frida Kahlo'nun o acıyla yoğrulmuş otoportrelerini, onun fiziksel ve duygusal acılarını bilmeden tam olarak anlamamız mümkün mü?
Pratik bir öneri: Bir sanat eserini gördüğünüzde, sadece esere odaklanmakla kalmayın. O eseri kim yapmış, neden yapmış, hangi koşullarda yapmış gibi soruları kendinize sorun. Bu, esere çok daha derinlemesine bakmanızı sağlar. Belki de bir müze gezisinde sadece tabloların yanındaki isimlere değil, sanatçıların biyografilerine de göz atabilirsiniz. Bu küçük çaba, sanatla kurduğunuz bağı güçlendirecektir.
Bizim Rolümüz Ne?
Baudrillard'ın sözü, bizi de sanatın bir parçası haline getiriyor. Çünkü bir eserin "sanat" olarak algılanmasında, onu gören, duyan, hisseden bizlerin de rolü var. Bir esere anlam yükleyen, onu yorumlayan, hatta onu eleştiren biziz.
Sanatın ne olduğu konusundaki kişisel deneyimlerinizi, duygularınızı ve yorumlarınızı ifade etmekten çekinmeyin. Bir sergide gördüğünüz bir eser size bir şey ifade etmiyorsa, bu sizin için o eserun sanat olmadığı anlamına gelebilir. Bu tamamen geçerli bir durum. Deneyimlerime göre, sanata bakış açımızın ne kadar öznel olduğunu kabul etmek, sanatla daha samimi bir ilişki kurmamızı sağlıyor. Belki de hepimiz, farkında olmadan kendi küçük sanat eserlerimizi yaratıyoruzdur, kim bilir?