1 dünya savaşının en temel sebebi nedir?

  1. Dünya Savaşı'nın Temel Sebebi: Karmaşık Bir Düğüm

  • Dünya Savaşı'nın tek bir basit sebebi yok, bu yüzden onu anlamak için biraz detaya inmek lazım. Deneyimlerime göre, bu devasa çatışmanın fitilini ateşleyen en temel unsur, Avrupa'daki güç dengesinin bozulması ve milliyetçiliğin körüklediği kıyasıya rekabet. Bir düşün, o dönemde Avrupa'da yeni yükselen güçler vardı ve eskiler yerlerini korumaya çalışıyordu. Almanya gibi bir imparatorluk sanayileşme ve askerlik alanında inanılmaz bir ivme yakalamıştı. Sadece 1870'ten 1913'e kadar sanayi üretiminde %300'den fazla artış gösterdiği istatistikler var. Bu durum, diğer büyük devletlerin (İngiltere, Fransa, Rusya gibi) doğal olarak endişelenmesine yol açtı. Kendi çıkarlarını korumak ve nüfuz alanlarını genişletmek için de büyük bir yarış başladı.
  • Bu rekabetin en önemli araçlarından biri de ittifaklar sistemiydi. Düşmanlarına karşı güvende olmak için devletler birbirleriyle gizli veya açık anlaşmalar yaptılar. Özellikle 1882'de kurulan Üçlü İttifak (Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya) ve buna karşılık 1907'de şekillenen Üçlü İtilaf (İngiltere, Fransa, Rusya) savaşın çıkmasını kolaylaştıran bir domino etkisi yarattı. Yani bir iki ülke arasında ufak bir gerilim bile, bu devasa ittifaklar zinciri sayesinde kısa sürede tüm kıtayı savaşa sürükleyebilirdi. Bu, diplomasi yerine korkunun ve karşılıklı güvensizliğin ön plana çıktığı bir dönemdi.

    Milliyetçilik: Bir Tutku, Bir Tehlike

    Milliyetçilik,

    1. Dünya Savaşı'nın en yakıcı motivasyonlarından biriydi. Her ülkenin kendi halkının üstün olduğuna inanması, diğer milletleri küçümsemesi ve kendi ulusal çıkarlarını her şeyin üzerinde tutması, Avrupa'yı bir barut fıçısına çevirmişti. Özellikle Balkanlar'daki Slav milliyetçiliği, Rusya'nın da desteğiyle Sırbistan gibi devletlerin Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içindeki Slav halkları kendi bünyesine katma isteğiyle birleşince, büyük bir gerilim noktası oluşturdu. Bu durum, Avusturya-Macaristan'ı ciddi şekilde tehdit ediyordu ve kendi toprak bütünlüğünü korumak için sert tedbirler almasına neden oluyordu.

    Sarajevo suikastı, yani Avusturya-Macaristan Veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi, bu milliyetçi gerilimlerin patlama noktası oldu. Bu olay, Avusturya-Macaristan'ın Sırbistan'a savaş ilan etmesiyle birlikte, az önce bahsettiğimiz ittifaklar sistemini devreye soktu ve kısa sürede büyük bir Avrupa savaşına dönüştü. Yani anlık bir olay, aslında uzun süredir biriken milliyetçi duyguların ve devletler arasındaki rekabetin tetikleyicisi oldu.

    Koloniler ve Ekonomik Rekabet: Dünyanın Paylaşılması

    Sadece Avrupa'daki güç mücadelesi değil, aynı zamanda sömürgecilik yarışı da savaşın temel nedenlerinden biriydi.

    1. yüzyılın sonları ve
    2. yüzyılın başları, Avrupa'nın büyük devletlerinin Afrika ve Asya'da kendi ekonomik çıkarları için hammadde ve pazar bulma mücadelesine sahne oldu. Almanya'nın geç sanayileşmesi, elinde yeterince sömürge olmaması anlamına geliyordu. Bu durum, Almanya'nın "güneşin altında yeni bir yer" istemesine yol açtı. Bu da İngiltere ve Fransa gibi mevcut sömürge imparatorluklarıyla doğrudan bir rekabete girmelerine neden oldu.

    Örneğin, İngiltere'nin 1914'te yaklaşık 33 milyon kilometrekarelik sömürge alanı varken, Fransa'nınki 10 milyon kilometrekare civarındaydı. Almanya'nın ise neredeyse yok denecek kadar azdı. Bu ekonomik eşitsizlik ve paylaşım kavgası, denizlerde de bir silahlanma yarışına yol açtı. İngiltere'nin güçlü donanmasına karşılık Almanya'nın da iddialı deniz gücü oluşturma çabası, iki ülke arasında gerilimi iyice tırmandırdı. Yani savaş, sadece Avrupa'nın ortasında değil, dünyanın farklı köşelerindeki ekonomik ve sömürgeci rekabetin bir yansımasıydı.

    Silahlanma Yarışı: Barışın En Büyük Tehdidi

    Tüm bu gerilimlerin bir de somut bir sonucu vardı: devamlı bir silahlanma yarışı. Devletler, birbirlerine karşı üstünlük kurmak veya en azından kendilerini güvende hissetmek için ordularını ve donanmalarını sürekli olarak modernize ediyor, yeni silahlar üretiyorlardı. 1890'lardan itibaren birçok Avrupa ülkesinde savunma harcamaları katlanarak artmıştı. Almanya'nın donanma harcamaları örneğin, 1890'da yaklaşık 28 milyon mark iken, 1914'te 250 milyon markın üzerine çıkmıştı. Bu rakamlar, durumun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor.

    Bu silahlanma yarışı, sadece ekonomik bir yük getirmekle kalmadı, aynı zamanda savaşın kaçınılmaz olduğu algısını da güçlendirdi. Ordular büyüdükçe, generallerin savaş planları da daha karmaşık ve detaylı hale geliyordu. Bir kez savaş başladığında, planların uygulanması ve seferberliklerin başlatılması neredeyse geri dönülmez bir sürece dönüşüyordu. Bu durum, küçük bir krizi bile hızla büyük bir çatışmaya dönüştürme potansiyeli taşıyordu. Dolayısıyla, askerlerin savaş için hazırlandığı, silahların en modern hale getirildiği bir ortam, aslında barışın en büyük tehdidi haline gelmişti.