Aşağıdakilerden hangisi çevre sorunlarından değildir?

Çevre Sorunları Arasında Olmayan Ne Olabilir Ki?

Sen de benim gibi bazen düşünmüyor musun, "Her şey çevre sorunu mu yahu?" diye. Küresel ısınmadan iklim değişikliğine, kuraklıktan sel felaketlerine... Liste uzayıp gidiyor ve insan ister istemez karamsarlaşıyor. Ama gel şimdi seninle biraz farklı bir açıdan bakalım. Çevre sorunları dediğimizde aklımıza gelen o devasa problemlerin dışında, aslında çevre sorunu olmayan bir şey bulmak neredeyse imkansız gibi dursa da, kavramın kendisini biraz irdelediğimizde işler değişiyor. Deneyimlerime göre, bu sorunun cevabı, "doğal bir sürecin insan etkisiyle bozulmaya uğramaması"nda gizli.

  1. İnsan Etkisi Olmayan Doğal Afetler: Gerçekten Çevre Sorunu mu?

Şimdi diyeceksin ki, "Deprem çevre sorunu değil mi?" ya da "Yanardağ patlaması?" İyi bir soru. Bilimsel tanımlara baktığımızda, çevre sorunları genellikle insan faaliyetlerinin doğa üzerindeki olumsuz etkileri olarak tanımlanır. Örneğin, bir fabrika atığının nehri kirletmesi, ormanların tarım veya yerleşim için yok edilmesi, fosil yakıt kullanımının atmosferdeki karbondioksit oranını artırması gibi durumlar. Bunların hepsi doğrudan insan kaynaklı ve ekosistemde bozulmaya yol açan durumlar.

Peki deprem? Deprem, yer kabuğundaki tektonik plakaların hareket etmesi sonucu oluşan doğal bir olaydır. İnsanların bu plakaların hareketini tetikleme ya da durdurma gücü yok. Evet, depremler büyük yıkımlara yol açar, can kayıpları yaşanır, ekolojik dengeyi geçici olarak bozabilirler. Ancak bu bozulma, insan kaynaklı bir kirlilik veya tahribat sonucu değil, gezegenin kendi dinamiklerinin bir parçasıdır. Yani, bir yanardağ patlaması ya da doğal bir orman yangını (şimşek düşmesi vb. kaynaklı olanlar) da bu kategoriye girer. Bunlar, gezegenin milyarlarca yıldır devam eden jeolojik ve meteorolojik süreçlerinin bir parçasıdır. Onlara "çevre sorunu" demek yerine, "doğal afet" demek daha doğru bir çerçeve sunar. Çünkü "sorun" kelimesi genellikle bir çözüm arayışını ve insan müdahalesini çağrıştırır. Bu tür olaylarda ise insan müdahalesi, olayın kendisini engellemekten ziyade, sonuçlarını yönetmek (erken uyarı sistemleri, dayanıklı yapılar vb.) üzerine odaklanır.

  1. Biyoçeşitliliğin Doğal Döngüleri: Her Tür Yok Oluşu Bir Felaket midir?

Biyoçeşitlilik kaybı, günümüzün en büyük çevre sorunlarından biri. Türlerin hızla yok olması, ekosistemlerin dengesini bozuyor ve gezegenin geleceğini tehdit ediyor. Ancak burada da bir ayrım yapmak önemli: doğal seçilim yoluyla türlerin yok olması ile insan etkisiyle türlerin yok olması arasında büyük bir fark var.

Milyonlarca yıldır gezegende türler ortaya çıkmış ve yok olmuştur. Dinozorların yok oluşu, buz devirleri gibi doğal olaylar, birçok türün soyunun tükenmesine neden oldu. Bu, evrimin ve doğal seçilimin bir parçasıdır. Bir tür, değişen koşullara adapte olamadığında veya daha başarılı bir türle rekabet edemediğinde yok olabilir. Bu, ekosistemin doğal bir döngüsüdür ve kendi içinde bir denge barındırır.

Günümüzde karşılaştığımız biyoçeşitlilik kaybı ise bambaşka bir boyutta. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) raporlarına göre, son 50 yılda omurgalı türlerin popülasyonları ortalama %69 oranında azaldı. Bu korkunç düşüşün arkasında habitat kaybı, kirlilik, iklim değişikliği, aşırı avlanma ve istilacı türler gibi insan kaynaklı faktörler yatıyor. İşte bu, bir çevre sorunudur. Çünkü bu yok oluş hızı, doğal evrimsel süreçlerin çok ötesinde ve ekosistemlerin kendini yenileme kapasitesini aşıyor. Yani, doğal olarak yok olan bir tür, bir çevre sorunu değilken, insan etkisiyle yok olan her bir tür, kesinlikle büyük bir çevre sorunudur.

  1. Doğal Erozyon ve Toprak Oluşumu: Her Toprak Kaybı Bir Sorun mu?

Toprak erozyonu, özellikle aşırı otlatma, ormansızlaşma ve yanlış tarım uygulamaları nedeniyle küresel çapta ciddi bir çevre sorunudur. Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi'ne (UNCCD) göre, dünya genelinde tarım arazilerinin yaklaşık %33'ü orta veya ağır derecede bozulmuş durumda. Bu durum, gıda güvenliğini tehdit ediyor, su kaynaklarını kirletiyor ve biyoçeşitliliği azaltıyor.

Ancak erozyonun tamamen doğal bir süreç olduğunu da unutmamak gerek. Rüzgar, su ve buz gibi doğal etkenler, kayaçları aşındırır ve toprağı bir yerden başka bir yere taşır. Bu süreçler, milyonlarca yıldır devam ediyor ve vadilerin, kanyonların oluşumunda, hatta yeni toprakların meydana gelmesinde önemli rol oynuyor. Örneğin, bir nehir kenarında meydana gelen doğal bir heyelan, eğer insan yerleşimini veya tarım arazisini etkilemiyorsa, bu doğal bir jeolojik olaydır. Veya bir dağ yamacında rüzgarın taşıdığı toprağın başka bir yerde birikmesi, doğal bir oluşumdur.

Buradaki kritik ayrım, doğal erozyon hızı ile insan faaliyetleri sonucu hızlanan erozyon arasındaki farktır. İnsan müdahalesi olmadan toprağın doğal yollarla aşınması ve yeniden oluşması, ekosistemin bir parçasıdır. Ancak ormanları kesip, toprağı koruyan bitki örtüsünü kaldırdığımızda veya eğimli arazilerde yanlış tarım teknikleri uyguladığımızda, erozyon hızı katlanarak artar ve bu durum bir çevre sorununa dönüşür. Yani, her toprak kaybı bir çevre sorunu değildir; önemli olan, bu kaybın arkasındaki ana nedendir.

  1. Gezegenin Doğal Sıcaklık Dalgalanmaları: İklim Değişikliği Her Zaman İnsan Kaynaklı mıydı?

Küresel ısınma ve iklim değişikliği, günümüzün en yakıcı çevre sorunlarından biri. IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporları, insan faaliyetlerinin, özellikle fosil yakıt kullanımı ve ormansızlaşmanın, sanayi devriminden bu yana küresel sıcaklık artışının ana nedeni olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Atmosferdeki karbondioksit seviyesi, Buzul Çağı'nın sonundan bu yana görülmemiş seviyelere ulaştı ve 420 ppm'i aştı.

Ancak gezegenin tarihinde, insan etkisi olmadan da sıcaklık dalgalanmaları ve iklim değişiklikleri yaşanmıştır. Buzul çağları ve ara sıcak dönemler, Dünya'nın yörüngesindeki değişiklikler (Milankoviç döngüleri), volkanik patlamalar gibi doğal faktörler nedeniyle ortaya çıkmıştır. Örneğin, yaklaşık 12.000 yıl önce sona eren son buzul çağı, gezegenin doğal bir iklim döngüsünün sonucuydu. O dönemde insanlar avcı-toplayıcı topluluklar halindeydi ve iklim üzerinde kayda değer bir etkileri yoktu.

Buradaki kilit nokta, değişimin hızı ve kapsamıdır. Gezegenin doğal iklim değişiklikleri genellikle binlerce, hatta milyonlarca yıl süren süreçlerdir. Günümüzde gözlemlediğimiz iklim değişikliği ise, sadece son 150-200 yılda gerçekleşen, son derece hızlı bir ısınmayı ifade ediyor. Bu hız, doğal döngülerle açıklanamaz ve bilimsel kanıtlar, bunun insan faaliyetlerinden kaynaklandığını net bir şekilde gösteriyor. Yani, gezegenin geçmişinde yaşanan doğal iklim dalgalanmaları bir çevre sorunu değilken, günümüzdeki insan kaynaklı iklim değişikliği, gezegenin karşı karşıya olduğu en büyük çevre sorunlarından biridir.

Özetle, "çevre sorunu" tanımını yaparken, insan faktörünü göz ardı etmemek gerekiyor. Doğal süreçler, afetler veya döngüler, eğer insan etkisiyle bozulmaya uğramamışsa, her ne kadar yıkıcı olsalar da, bilimsel anlamda "çevre sorunu" olarak sınıflandırılmazlar. Ancak insan eliyle hızlandırılan, tetiklenen veya kötüleştirilen her durum, tereddütsüz bir çevre sorunudur ve acilen çözüm bekler.