Osmanlı Devletinde ilk matbaa hangi dönemde kullanılmıştır?

Osmanlı'da İlk Matbaa: İbrahim Müteferrika ve Bir Dönüm Noktası

Osmanlı Devleti'nde matbaanın serüveni, Batı'dan çok sonra başlamış olsa da, kendine özgü dinamikleri ve önemli figürleriyle dikkat çeker. İlk matbaanın kuruluşu, öyle "gelişigüzel" bir olay değil, uzun tartışmaların, dirençlerin ve nihayetinde bir aydınlanma sürecinin sonucudur. Eğer sen de bu konuyu merak ediyorsan, doğru yerdesin.

İbrahim Müteferrika ve Matbaanın Doğuşu: 1727

Osmanlı'da ilk devlet destekli matbaanın kuruluşu için 1727 yılına gitmemiz gerekiyor. Bu tarihten önce matbaacılık yok muydu? Vardı elbette, ama bunlar genellikle azınlıkların, özellikle Yahudi ve Ermeni cemaatlerinin kendi dillerinde kitap basmak için kullandığı matbaalardı. Osmanlı'da Türkçe kitap basan ilk resmi matbaa ise İbrahim Müteferrika tarafından kuruldu. Kendisi, sadece bir matbaacı değil, aynı zamanda bir düşünür, diplomat ve kâtip olarak da biliniyordu. Matbaanın kurulması için Padişah III. Ahmed'den ve Şeyhülislam Abdullah Efendi'den fetva alması gerekti. Bu fetva, özellikle dini eserlerin basılmaması kaydıyla verildi. Neden mi? Çünkü hattatlar ve müstensihler, yani el yazması kitapları çoğaltanlar, matbaanın kendi işlerini ellerinden alacağından korkuyordu. Bu, ekonomik bir kaygının yanı sıra, geleneksel sanatlara duyulan saygının da bir göstergesiydi.

Matbaanın kuruluşu, aslında Lale Devri'nin o batıya açılma, yenileşme rüzgarlarıyla da paralel gider. Dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın da desteği yadsınamaz. Matbaa, Topkapı Sarayı'nda kuruldu ve ilk basılan eser, Vankulu Lügatı oldu. Bu, Arapça-Türkçe bir sözlük olup, basımı yaklaşık bir yıl sürdü ve bin adet basıldı. Düşünsene, o dönemde bin adet kitap basmak ne kadar büyük bir olay! Bu, bilginin yayılması adına atılmış devasa bir adımdı.

Matbaanın Yavaş Yayılmasının Nedenleri

Şimdi gelelim asıl meseleye: Matbaa neden Batı'daki gibi hızla yayılmadı? Deneyimlerime göre, bunun birkaç temel nedeni var:

  • Hattatların ve Müstensihlerin Direnişi: Yukarıda da bahsettiğim gibi, binlerce hattat ve müstensih, matbaanın kendi mesleklerini yok edeceğini düşünüyordu. Bu, sadece bir iş kaybı meselesi değil, aynı zamanda köklü bir sanatın ve geleneğin de tehdit altında olduğu algısını yaratıyordu. Onların eserleri, el yazmaları, birer sanat eseri niteliğindeydi ve matbaa bu estetik boyutu sunamıyordu.
  • Okuryazarlık Oranının Düşüklüğü: O dönemde genel nüfus içinde okuryazarlık oranı oldukça düşüktü. Kitap basılsa bile, onu okuyacak yeterli kitle yoktu. Bu da matbaacılığın ticari olarak çok cazip olmamasına neden oluyordu. Basılan kitapların talep görmesi için önce okuryazar sayısının artması gerekiyordu.
  • Dini Çekinceler ve Fetvalar: İlk fetvada dini eserlerin basılmaması şartı, matbaanın yayın yelpazesini kısıtladı. Kutsal metinlerin, özellikle Kur'an-ı Kerim'in el yazısıyla çoğaltılması geleneği çok güçlüydü ve matbaada basılmasına uzun süre karşı çıkıldı. Bu, matbaanın toplumun geniş kesimlerine nüfuz etmesini geciktiren önemli bir faktördü.
  • Teknolojik ve Finansal Zorluklar: Matbaa kurmak, kağıt temin etmek, mürekkep üretmek ve kalifiye eleman yetiştirmek o dönemde ciddi teknolojik ve finansal yatırımlar gerektiriyordu. Osmanlı Devleti, bu alandaki gerekli altyapıyı ve insan kaynağını hızla geliştiremedi.

Matbaanın Osmanlı Toplumuna Etkileri

Her şeye rağmen, İbrahim Müteferrika'nın kurduğu matbaa, Osmanlı düşünce hayatında ciddi bir kırılma noktası oldu. Her ne kadar yayılması yavaş olsa da, basılan az sayıdaki eser bile bilginin daha hızlı ve standart bir şekilde yayılmasını sağladı. Özellikle tarih, coğrafya, tıp ve askeri bilimler alanındaki eserler basıldı. Bu, Batı'daki bilimsel gelişmeleri takip etme ve kendi iç dinamiklerini geliştirme noktasında önemli bir adımdı. Basılan kitaplar, Aydınlanma Çağı'nın fikirlerinin Osmanlı'ya girişine de zemin hazırladı.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, matbaanın Osmanlı'ya geç gelmesi bir “kayıp” gibi gözükse de, o dönemin sosyo-ekonomik ve kültürel koşulları içinde bu sürecin kendi özgün mantığı olduğunu görmek gerekir. İbrahim Müteferrika, bu zorlu koşullara rağmen attığı adımla, Osmanlı'da modernleşmenin ve bilginin yayılmasının öncüsü olmuştur.