Hukukun üstünlüğü nedir Osmanlıda?

Osmanlı'da Hukukun Üstünlüğü: Bir Deneyim Paylaşımı

Seninle Osmanlı'daki hukukun üstünlüğü meselesini konuşacağız. "Hukukun üstünlüğü" modern bir kavram, evet. Ama Osmanlı'da da bu kavrama karşılık gelen, hukukun kişisel iradelerin üzerinde tutulduğu bir sistematiğin var olduğunu deneyimlerimden biliyorum. Bu, bugünkü anlamda bir yargı bağımsızlığı olmasa da, hukukun belli ilkelere göre işlediği, kanunların kişilere göre değil, herkes için geçerli olduğu bir anlayışı yansıtıyordu.

  1. Şer'i Hukukun Temel Rolü ve Kanunnameler

Osmanlı'da hukukun üstünlüğünün ilk ve en temel dayanağı Şer'i Hukuk'tu. Kuran ve Sünnet'e dayanan bu hukuk, devletin ve toplumun en üst referans noktasıydı. Kadılar, kararlarını bu hukuka göre verirdi. Bu, keyfiliğin önüne geçmenin en önemli mekanizmasıydı. Bir padişah bile Şer'i hükümlere aykırı bir emir veremezdi; verse bile bu emrin uygulanırlığı tartışmalı olurdu. Örneğin, Fatih Sultan Mehmet'in çıkardığı Kanunname-i Ali Osman, aslında Şer'i hükümlerin yanı sıra örfi hukuku da düzenleyen bir derlemeydi. Bu kanunnameler, padişahın mutlak iradesini değil, var olan hukuki düzenlemeleri ve teamülleri yazılı hale getiriyordu. Örneğin, miras, evlenme, boşanma gibi konularda Şer'i hükümler doğrudan uygulanırken, vergilendirme, toprak kullanımı gibi konularda örfi kanunnameler devreye girerdi. Bu kanunnamelerin en önemli özelliği, belirli bir konudaki hükümlerin herkes için geçerli olmasıydı. Yani bir sancakbeyi de, bir çiftçi de aynı vergi kanunlarına tabiydi. Bu, hukukun önünde eşitlik ilkesinin, o dönemin koşullarında ne kadar önemli bir adım olduğunu gösterir.

  1. Kadı Sistemi ve Yargı Mekanizması

Osmanlı'da hukukun üstünlüğünü sağlayan en kritik kurumlardan biri kadı sistemiydi. Kadılar, bugünkü hakimlerin karşılığıydı ve yargı yetkisini kullanırlardı. Kadılar, merkezi otoriteden atanır, ancak görev süreleri ve bağımsızlıkları belirli ölçülerde korunurdu. Bir kadı, padişahın veya vezirin bile aleyhine karar verebilirdi. Elbette bu, modern anlamda tam bir bağımsızlık değildi; kadılar da sonuçta devlet memuruydular. Ancak sistem, kadının Şer'i hukuka ve kanunnamelere göre karar vermesini esas alırdı. Örneğin,

  1. yüzyılda bir kadının, bir paşanın haksız yere el koyduğu toprağı köylüye iade ettiğine dair kayıtlara rastlanır. Bu tür durumlar, kadıların ne kadar etkili ve tarafsız olabildiğini gösterir. Ayrıca, kadıların kararları temyize de açıktı. Bir kadının kararına itiraz edenler, İstanbul'daki Divan-ı Hümayun'a başvurabilirlerdi. Divan'da Şeyhülislam ve kazaskerler gibi üst düzey hukukçular, kadıların kararlarını gözden geçirirdi. Bu mekanizma, yargı hatalarını düzeltme ve hukukun doğru uygulanmasını sağlama amacı taşırdı. Bu, hukukun kişisel kaprislere kurban gitmesini engelleyen önemli bir sigortaydı.

  1. Adaletnameler ve Haksızlıkların Önlenmesi

Padişahların çıkardığı Adaletnameler, hukukun üstünlüğü ilkesini pekiştiren bir başka önemli araçtı. Bu fermanlar, genellikle halktan gelen şikayetler üzerine yayınlanır ve devlet görevlilerinin (vali, sancakbeyi, subaşı vb.) halka karşı yapabileceği haksız muameleleri yasaklardı. Adaletnameler, tebaanın haklarını korumayı amaçlardı. Örneğin, bir Adaletnamede, "Hiç kimse, hakkı olmadığı halde bir başkasının malına el koymayacaktır. Kim ki böyle bir fiilde bulunursa, hakkından gelinecektir" gibi ifadeler yer alırdı. Bu, devletin kendi memurlarının dahi hukuka uyması gerektiğini, keyfi uygulamaların cezalandırılacağını açıkça ortaya koyuyordu. Bu fermanlar, aynı zamanda halkın şikayet mekanizmalarını da belirtirdi. Haksızlığa uğrayan bir kişi, doğrudan kadıya veya Divan-ı Hümayun'a başvurabilirdi. Bu, hukukun sadece yazılı metinlerden ibaret olmadığını, aynı zamanda uygulama ve denetleme mekanizmalarıyla da desteklendiğini gösterir. Hukukun üstünlüğü, sadece bir teorik ilke değil, aynı zamanda pratik bir yönetim anlayışıydı.