Her arz kendi talebini yaratır şeklindeki Say yasası hangi iktisat okulunun görüşünü savunur?
İçindekiler
Ekonomi dünyasında sıkça duyduğumuz "Her arz kendi talebini yaratır" ifadesi, aslında oldukça derin ve tartışmalı bir konuyu işaret eder. Bu ifade, Say Yasası olarak bilinir ve klasik iktisat okulunun temel görüşlerinden birini oluşturur. Peki, bu yasa tam olarak ne anlama geliyor ve hangi iktisat okulunu temsil ediyor?
Say Yasası Nedir?
Say Yasası, Fransız iktisatçı Jean-Baptiste Say tarafından ortaya atılmıştır. Temelinde, bir ürünün üretilmesiyle birlikte, o ürünü satın alacak gelir ve dolayısıyla talep de yaratıldığı fikri yatar. Yani, bir malın arzı, kendi talebini kendisi oluşturur. Bu, toplam talep yetersizliği gibi bir sorunun olamayacağı anlamına gelir; çünkü üretim, tüketimi otomatik olarak destekler.
Örneğin, bir çiftçi buğday ürettiğinde, bu buğdayı satarak elde ettiği gelirle başka ürünler veya hizmetler satın alacaktır. Dolayısıyla, buğday arzı, başka ürünlere olan talebi yaratmış olur. Bu basit örnek, Say Yasası'nın nasıl işlediğini anlamamıza yardımcı olabilir.
Klasik İktisat Okulu ve Say Yasası
Say Yasası, klasik iktisat okulunun temel taşlarından biridir. Klasik iktisatçılar, piyasaların kendi kendini düzenlediğine ve devlet müdahalesine gerek olmadığına inanırlar. Onlara göre, arz ve talep dengesi her zaman kendiliğinden sağlanır ve bu dengeyi bozacak herhangi bir dış müdahale, piyasaların verimliliğini azaltır.
Klasik iktisat okulunun önde gelen temsilcileri arasında Adam Smith, David Ricardo ve John Stuart Mill gibi isimler bulunur. Bu iktisatçılar, Say Yasası'nı destekleyerek, ekonomide sürekli bir büyüme ve refahın mümkün olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre, üretim arttıkça gelirler de artacak ve bu da daha fazla talebe yol açacaktır.
Say Yasası'na Yönelik Eleştiriler
Say Yasası, zaman içinde pek çok eleştiriye maruz kalmıştır. Özellikle 1930'lardaki Büyük Buhran, bu yasaya olan inancı sarsmıştır. John Maynard Keynes gibi iktisatçılar, toplam talebin yetersiz olabileceğini ve devletin ekonomiye müdahale ederek talebi canlandırması gerektiğini savunmuşlardır.
Keynes'e göre, insanların gelirlerini harcamak yerine tasarruf etmeyi tercih etmeleri durumunda, toplam talep düşebilir ve bu da işsizliğe yol açabilir. Bu durumda, Say Yasası'nın geçerliliğini yitirdiği ve devletin devreye girerek talebi artırması gerektiği savunulmuştur.
Say Yasası, klasik iktisat okulunun temelini oluşturan ve üretimin kendi talebini yaratacağını savunan önemli bir ilkedir. Ancak, modern iktisat teorileri ve yaşanan ekonomik krizler, bu yasaya yönelik eleştirilerin artmasına neden olmuştur. Günümüzde, ekonominin karmaşık yapısı ve tüketici davranışlarındaki değişiklikler, Say Yasası'nın mutlak geçerliliğini sorgulamamıza yol açmaktadır.