Guney cephesi hangi antlaşma ile sona ermiştir?

Güney Cephesi'nin Sonu: Ankara Antlaşması'nın Rolü

Güney Cephesi'nin hangi antlaşmayla sona erdiği sorulduğunda, akla hemen Ankara Antlaşması (1921) gelir. Ancak bu antlaşma sadece bir sonuç değil, aynı zamanda çok boyutlu bir sürecin ve stratejik bir hamlenin ürünüdür. Deneyimlerime göre, bu antlaşmayı anlamak için sadece imza tarihine değil, öncesindeki askeri ve diplomatik gelişmelere de bakmak gerekiyor.

Fransızların Güney'deki Varlığı ve Direniş

Güney Cephesi, aslında işgalci güçlerin Anadolu'yu paylaşma çabalarının bir yansımasıydı. Mondros Mütarekesi sonrası İtilaf Devletleri, Osmanlı topraklarını kendi aralarında bölüşmeye başlamış, bu kapsamda Fransa da Adana, Mersin, Antep, Maraş ve Urfa gibi bölgeleri işgal etmişti. Fransızlar bu bölgelerde Ermeni Lejyonları'nı da kullanarak bir yandan topraklarını genişletmeye çalışırken, diğer yandan da yerel halk üzerinde baskı kuruyordu.

Ancak Fransızlar beklemedikleri bir direnişle karşılaştılar. Antep'te Şahin Bey, Maraş'ta Sütçü İmam ve Arslan Bey, Urfa'da Ali Saip Bey gibi yerel kahramanlar önderliğinde Kuvâ-yi Milliye ruhu alevlendi. Bu direnişler, düzenli ordu kurulmadan çok önce, halkın kendi inisiyatifiyle gösterdiği şanlı mücadelelerdi. Örneğin, Maraş Savunması (11 Şubat 1920) ve Antep Savunması (9 Şubat 1921), Fransızlara karşı verilen destansı mücadelelerdi. Özellikle Antep'in "Gazi" unvanını alması, bu direnişin boyutunu gözler önüne serer. Fransızlar, bu direnişler karşısında ciddi asker ve mühimmat kayıpları yaşadılar. Bu durum, onların bölgedeki varlıklarını yeniden gözden geçirmelerine neden oldu.

Ankara Antlaşması'na Giden Diplomatik Süreç

Güney Cephesi'ndeki askeri başarılar, Ankara Hükümeti'nin diplomatik elini güçlendirdi. Özellikle I. İnönü ve II. İnönü Savaşları'nda Yunanlılara karşı kazanılan zaferler, TBMM'nin uluslararası alandaki itibarını artırmıştı. Fransa, Anadolu'daki direnişin boyutunu ve TBMM'nin gücünü fark etmeye başlamıştı. Ayrıca İngiltere ile olan çıkar çatışmaları ve kendi kamuoylarındaki savaş yorgunluğu da Fransa'yı barışa yönlendiren faktörler arasındaydı.

Bu süreçte, Mustafa Kemal Paşa'nın diplomatik dehası devreye girdi. Fransa ile gizli görüşmeler başladı ve bu görüşmelerin sonucunda Fransız Temsilcisi Franklin-Bouillon, Ankara'ya geldi. 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Antlaşması, TBMM Hükümeti'nin uluslararası alanda imzaladığı ilk önemli antlaşmalardan biriydi. Bu antlaşma ile Fransa, Misak-ı Milli'yi ve TBMM'yi resmen tanımış oldu. Antlaşmanın en kritik maddelerinden biri, Fransızların Güney Anadolu'dan çekilmesi ve Kilikya bölgesinin Türkiye'ye bırakılmasıydı. Ayrıca, Hatay (İskenderun Sancağı) için özel bir yönetim şekli öngörüldü ve Türk kültürü ve dilinin korunması güvence altına alındı. Bu madde, ileride Hatay'ın anavatana katılması için bir zemin hazırlayacaktı.

Antlaşmanın Önemi ve Sonuçları

Ankara Antlaşması, Güney Cephesi'ni resmen sona erdirmenin ötesinde, Milli Mücadele'nin gidişatını değiştiren stratejik bir hamleydi. İşte antlaşmanın en önemli sonuçları:

* Güney Cephesi'nin Rahatlaması: Antlaşma ile güneydeki Fransız işgali sona erdi ve Türk birlikleri, Batı Cephesi'ne kaydırılarak Yunanlılara karşı verilen mücadelede büyük bir avantaj sağlandı. Bu, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz'un kazanılmasında kritik bir rol oynadı.

* Uluslararası Tanınma: Fransa gibi büyük bir Batılı gücün TBMM Hükümeti'ni tanıması, diğer İtilaf Devletleri üzerinde de baskı oluşturdu. Bu, Lozan Barış Konferansı'na giden yolda önemli bir adımdı.

* Misak-ı Milli'nin Gerçekleşmesi Yolunda Adım: Antlaşma ile Misak-ı Milli sınırları büyük ölçüde güvence altına alındı. Hatay meselesi bir süre daha gündemde kalsa da, antlaşma bu konuda da bir başlangıç noktası oldu.

* Ekonomik ve Lojistik Kazançlar: Güney bölgelerinin kurtarılması, demiryolu hatları ve tarım arazileri gibi stratejik ve ekonomik kaynakların geri kazanılmasını sağladı. Bu da ülkenin savaş koşullarında dahi ayakta kalmasına yardımcı oldu.

Deneyimlerime göre, Ankara Antlaşması sadece bir barış anlaşması değil, aynı zamanda Türk diplomasisinin ve askeri stratejisinin ne kadar başarılı olduğunu gösteren bir örnektir. Bu antlaşma, "Önce düşmanı bir cephede yen, sonra diplomatik masada gücünü kullan" prensibinin net bir uygulamasıdır. Eğer sen de dönemin koşullarını ve güç dengelerini analiz edersen, bu antlaşmanın ne kadar kritik bir dönemeç olduğunu daha iyi anlayabilirsin.